Sayfalar

20 Ağustos 2007 Pazartesi

URLA

İzmir'e yakın burası; işim gücüm olur giderim demiştim. Ancak 2 kere gidebildim 3 aydır.Urla deyince deniz kıyısı akla geliyor; evet doğru; ama sadece bir kısmı deniz kenarında, asıl merkez ise 3-5 kilometre içeride. Burası sanki daha Osmanlı'yı yaşıyor; yada mübadelenin hemen sonrasını!.Adım başı kahve var!.Bu kadar dar bir alanda bu kadar çok kahvesi olan yer daha önce görmedim diyebilirim. Sokaklarda köpekler ve kediler kol geziyor; çocuklar eğer annelerinin babalarının gönüllerini yaparlarsa topluyorlar sokaklardan kedi ve köpek yavrularını; evlerine götürüyorlar, ya bahçelerinde, ya da merdiven altı gibi yerlerde besliyorlar.Bir kısmı hevesini alınca bunları tekrar sokaga salıyor. Böylece başı boş olarak gezen kedi - köpek nüfusu sorun haline geliyor. Hiç bir denetim ya da sınırlama yok!. Çevrede sabaha kadar havlayan yavru ve yetişkin köpek nüfusu var. Sokağınıza doğru döndüğünüzde o an aynı sokağı kullanan başka biri ile karşılaşmanız doğal; bu bir arkadaşınız, küçük bir çocuk, bir kedi, genç bir kız olabileceği gibi, beyaz bir at olabilir. O yüzden yürürken çifte yememek için dikkatli olmalısınız!. Ben bu sabah bir kişneme sesi ile uyandım. İki katlı bir evin alt katındayım. Pencerem ile sokak ayni hizada...Perdeyi aralayıp baktım. İnsanlar, kedi ve köpekler, çöpler, motosikletler, arabalar, teller; herşey normaldi...Ancak bunlara ek, beyaz bir at gayet sakin, dıgıdık tur atıyordu...
Küçük küçük bir yığın dükkan var. Ard arda açılan büyük alışveriş merkezlerinden burada da var!.Tansaş; Şok,Bim; Pehlivanoğlu....Fakat küçük dükkanlar da varlığını sürdürebiliyor!.Hem de fena değil öyle işleri!. Ya da öyle görünüyorlar. Esnafa girip çıkanların çoğu da arkadaş grupları. Dükkanlar aynı zamanda çay içilip sohbet edilen yerler. Sabah olduğunda demir kepenkler büyük bir gürültü ile açılıyor!. Nerdeyse dükkanın yarısı kaldırıma; hatta sokağa kadar taşınıyor. Altı metrekarelik bir dükkanın bazı yerlerde sokağa doğru 3-4 katı ilerleyebildiğini görebilirsiniz!. Kapı üstlerine, tentelerin, gölgeliklerin altına bir yığın mal asılıyor. Bunlar, oyuncak, süpürge, naylon kovalar olabileceği gibi, soğan, sarımsak da olabiliyor. Akşam olunca üstün bir görev anlayışı ile dışarı taşınan ve asılan bütün bu mallar, büyük bir özenle tekrar içeri taşınıyor. Tanıdık bir esnafa, merhaba demek için girip yumurta alıyorsunuz; havadan bahsediyordunuz; pahalılıktan, seçimlerden...Böylece sosyal ilişkiler anlamlı hale geliyor, canlanıyor. Burada herkes birbirini tanıyor. Halkın çoğu Rumeli ve Yunanistan göçmeni. Arnavut, Boşnak, Ege adalarından; Girit adasından gelenler epeyce bir nüfus oluşturmuşlar; yaşlı kesim Girit adasında konuşulan bir tür Yunan lehçesiyle kendi aralarında anlaşabiliyor. Genç kesim bir kaç kelime dışında bu lisanı konuşamıyor.Doğulu Kürt yuttaşlarımız; bir miktar da Roman yurttaşımız var. Roman'lar ayrı bir mahalle oluşturmuşlar. Herkes işinde gücünde. Bu sıralar yaz sonu; düğünler yoğun!. Davul zurna çalıyorlar; aslında her fırsatta davul zurna çalabiliyor. Ama ne yalan söyleyeyim; bir ahenk yok melodilerde. Ve de buraya ait özgünlük yok. Bu işi Roman'lar üstlenmiş. Arabesk bir melodiden,mehter marşına kadar herşeyi akortsuz ve detone olarak çalıyorlar; Bodrum ve Karaova çevresinin davul zurnasını dinleyenler, Harmandalı'nın, Çökertme'nin, Ormancı'nın ya da Kerimoğlu'nun Dibekderesi müzisyenleri tarafından nasıl da çalınageldiğini iyi bilirler. Bir yığın lokanta var; ama dönerciler başı çekiyor; epey yağlı et kullanıyorlar, ancak kollestrol yüklenmesini bir yana bırakırsanız; gerçektende lezzetli oluyor. Herkes kendi dönerine yenilik getirip müşteri çekecek bir buluş peşinde. Tereyağlı döner var; kuzu döneri var mesela!. Eski pazaryerinde bir dönerci var; akşam üzerine doğru kapatır dükkanı!. Ufacık dükkan gün boyu dolar taşar!. Dükkanın içinde değil; dışarısındadır minik masaları. İki küçük masacık!.Oturan şanslı sayılır. Yaz aylarında şortlu, çene sakallı şehirli kesimini iştahla döner yerken görürsünüz burada. Herşeyi birden satan dükkanlar var!. Büyük şehirde; günlerce dolaşıp bulamayacağınız bir çok şeyi burada bir iki dükkanda bulabilirsiniz. Esnaf; müşteri ile konuşmak; iletişim sağlamak istiyor; bir candanlık var; tabi bir de merak!....Bu kim? nerden geldi? niye geldi falan...
Şehir merkezinde Ziraat Bankası, Oyakbank ve İş bankası var. Yapı kredi ve Akbank'ın ise sadece bankmatik koymuş. Turizm ilçe merkezinde gelişmemiş. İki tane otel var.Ama turistten çok buraya işi olup ta bir süre kalmak zorunda olanlar geliyor. Caddelerde insanlar ve arabalar yanyana gidiyorlar; bazı yerlerde kaldırımlar çok dar ya da hiç yok; Urla Belediye Başkanı Karaosmanoğlu'nun başını derde sokan(ki şu anda tutuklu) meydan inşaatı; durak kavramını da yok etmiş durumda. Urla motosiklet cenneti. Özellikle de plakalı plakasız mopet denilen ya da -mobilet- denen ufak motorsikletler bağıra bağıra cirit atıyor. Susturucusunu çıkarmış motorlar canhıraş bağırışlarla geçiyor önünüzden; birazdan da; beyaz bir şahin; son ses açtığı cıstak müzik ve nerdeyse kulağınızı sağır edecek kalın bas seslerle ağır ağır seyrediyor şehir meydanında!. Bunlar genç; dokunmayalım, nasılsa düzelirler felsefesi ile kimse bir şey demiyor!. dükkanların önü park etmiş arabalarla dolu; sonra da cadde geliyor tabi; Ziraat bankasının önünden geçerken - ki şehrin göbeği dir;- biraz da olsa, akrobasi kursu almış olmanız gerekiyor. Daracık kaldırımda yürüyorsunuz; yanda park etmiş arabalar ve birden karşınıza siyah bir köpek çıkıveriyor!!!. Ancak köpekler barışçıl; anormal bir durum görmedikleri zaman gayet sakinler ve kendi aralarında da dalaşa pek girmiyorlar. Yalnız burada bazı kediler onlara yiyecek vermek istediğinizde tıslayarak üzerinize gelebiliyor!.Dikkat edilmesi gerekir!.Bir iki zeka özürlü insanımız akşama kadar şehrin caddelerinde geziyor; bağıra bağıra küfür ediyorlar; çünkü sağdan soldan onlara söz atıp kızdırıyorlar!. Bu kadar insanın içinde onları kızdırıp küfürler savurmasına bilerek neden olmak; acaba hangi içsel duyularla açıklanabilir? bilinmez!. Bu her gün sabahtan akşama kadar devam ediyor. Bir çok yerde esnaf ve vatandaş önlerindeki cadde ve boş yerlerde park edecek arabalara engel koyuyor; ancak tanıdık ya da gerekli arabalara izin veriliyor. Bu amaçla içine beton dökülmüş teneke; plastik bidonlar; saksılar(Ziraaat Bankası saksı kullanıyor mesela) kullanılıyor. Bu park önleme tenekelerine gömülü levhalar üzerinde, fırça ile yapılmış eciş bücüş park yapılmaz işaretleri var. Merkezde bir çok kahvenin bulunduğu bir noktada Osmanlı harfleriyle "Yaşasın Cumhuriyet" yazılı ve üzerinde ay yıldız bulunan bir anıt var. Kimin ne zaman ne için yaptırdığı hakkındaki sorulara cevap alamıyorum. Bir yaşlı bunu dönemin yöneticilerinin ordan burdan topladıkları taşlarla yaptırdığını söylüyor. Bir kiliseden sökülme taşlardan bahsediyor. Alt kısımlarında kitabe özellikli Osmanlı'ca yazılı taşlar var. Ve de anıtın akmayan çeşmeleri. (Bkn: http://www.panoramio.com/photo/4280321 ) Tabi bunlar ilk izlenimlerim. Eserle ilgili ayrıntılı bilgi sahipleri mutlaka vardır. Anıtın etrafı kahvehanelerle çevrili; kahve sandalyeleri ile rast gele dolmuş; motor ve bisiklet park yeri olmuş. Başınızı gökyüzüne çevirdiğinizde, elektrik tellerinden örülmüş koca bir örümcek ağıyla karşılaşıyorsunuz....O kadar çok direk var ki; ve o kadar tel!...Gelişi güzel ordan oraya çekilmiş teller...Tarihi binaların etrafları da aynı!...Fotoğraf çekerken gökyüzünde tel olmayan bir kare yakalamanız oldukça zor.
Şehirde iki kesim varmış eskiden; Rumlar ve Türkler. Kaprübaşı denilen yerden batıya doğru; Rum evleri bariz şekilde göze çarpıyor; aralarında yeni tarzda betondan yapılmış binalar eski dokuya hiç uyum sağlamıyor; görüntüyü bozuyor; koruma altına alınan bu eski evleri "zamanında" yıktırıp yeni ev yapanlar; kendilerini şanslı sayıyor. Sıra mahallesi bunun tipik örneği; caddenin bir yerinde; çok anormal yeni bir  bina inşaatı dikkati çekiyor. O kadar büyük ki; eski binalar bununla baş edemiyor; üst katları caddeye taşmış; heyula gibi bir şey; fazla inceleme yapmıyorum; bir iki kişi bir zamanlar bu binanın yapıldığı yerde Rum mezarlığı bulunduğunu söylüyor. Nasıl olmuş da; şahsa geçmiş incelemedim.Yalnız bina bu mahallenin eski tarihi dokusunu tamamen bozacak kadar çirkin ve büyük!.Türk mahallesinin sivil mimarisi konusunda bir fikir sahibi olunamıyor; çoğunluk tek katlı ve küçük bahçeli tuğla ve kagir yapılar samimi. sıcak sokaklar oluşturuyor. Camiler tarihi ve oldukça güzel; ve ezan usülune uygun okunuyor. Bazı yerlerde insanı dinden etmeye azmettiren kabiliyetsiz müezzinlerin ezan okumasına izin verilmiyor. Fakat minarelere takılan hoparlörler çok güçlü ve son ses açılıyor; biraz yakın durursanız; kulaklarınız zarar görebilir aşırı yüksek ezan sesinden. Tabi ki şehirde çöp bidonları var....ancak; kapakları her zaman açık. Çoğu zaman bidonların yanında da atılmış çöpler görüyorsunuz. Bu şehir çok fazla çöp üretiyor!. Çöp arabaları son zamanlarda özelleştirilmiş!...Şarkıcı Erkin Koray'ın "kör olası çöpçüler" şarkısını çalarak çöp topluyorlar!. Arabalar, dükkanlar, çöp bidonları, üzerinize düşecekmiş gibi duran elektrik telleri, sokak hayvanları, büyükler ve çocuklar iç içe burada. Kedi ve köpekler nafakalarını çöp bidonu ve çevresinden temin ediyor. Kahvede oturanlar çaylarını yudumlarken; çöp bidonunun yanında arabalar ve köpeklerin arasına sıkışmış bir çocuğu kayıtsız gözlerle seyredebiliyor. Ancak çocuk bir iki kıvrak manevrayla çöp bidonuna sürünmeden köpeğe ısırılmadan ve de arabaya çiğnenmeden bize ter döktüren bu durumdan kolayca sıyrılıyor; sonunda karşısına elinde pazar çantalarıyla beliren teyzeye de çarpmadan üstelik. Bir iki kahvede büyük televizyon ekranları var. Maç olduğunda üç lira gibi bir paraya  izliyor müşteriler bu koca televizyonu. Ve gol atıldığında kıyamet kopuyor. Gerçek sahanın küçük bir örneği gibi; sesler sokaklara yayılıyor. Şehre girerken; bir kuğu heykeli var; antik Klazomenai paralarında kuğu figürüne rastlanır, ancak; yenileştirilmiş betimlemesi ve düzenlemesi bana itici geldi. Etraftaki dokuyla örtüşemeyen ve havada kalan bir uygulama. Sırf tarihe saygılı görünüp tanıtım ve turizm için yapay olarak oluşturulmuş bence. İnanılmayan ve zordan yapılan her şey gibi, ayakları yere basamayan düzenlemeler. Devasa Palmiye ağaçlarının altına lütfen sıkıştırılmış ve yeşile boyanarak doğal taş görünüm verilmeye çalışılan ceylan heykeli de aynı. Soğuk ve o da itici bir düzenleme olmuş. Ancak hedef oy da olsa, ne olursa olsun, yapılan ve uygulananlar, güzel olana yönelik. Gerçek bilirkişilere sormadan proje oluşturmak konusunda üzerimize de yoktur!. Aksaklık buradan kaynaklanıyor sanırım. Dünyanın bilinen ilk zeytinyağı fabrikası burada. Klazomenai de!. Bu fabrika İskele mahallesinde arkeolojik kazılar sonucu bulundu ve aslına uygun olarak o günkü haliyle işler hale getirildi. Ancak ahali bu olayı şu anda pek sahiplenmiş görünmüyor;  Urla bu olaydan belki de yıllar sonra yararlanacak!. Çıkan eserlerin bir çoğu İzmir arkeoloji müzesinde sergileniyor. Ancak Ziraat bankasının arkasında sanıyorum eski Tekel binası; Arkeoloji müzesi olmayı bekliyor!.Ne zaman düzenlemesinin başlayacağı konusunda bir şey söylenemiyor...
Urla yaşanası bir yer!. Yaşamın içinde, ortasında!. Büyük ve sonradan bitme şehirlerin ruhsuzluğu bulaşmamış!.İnsan yaşadığını rahatça algılıyor bu şehirde. Hele bir de gece sessiz sokaklarda mis gibi kokan dağ havasını solumuşsa; ayrılamıyor da!
Çektiğim bazı URLA resimleri: http://www.panoramio.com/user/221104/tags/Urla