Sayfalar

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Terzi Necdet'in ütü tahtası

1

Necdet deli tavuk gibi dönüyordu dükkanın içinde. Casuslarla başı fena dertteydi anlaşılan…Son günlerde cadı kazanına dönen bu yörede, anlam veremediği düşünceler yüzünden insanlar birbirleriyle ha bire tartışıyor,gruplara ayrılıp birbirlerine saldırıyorlardı.Bu gruplardan biri komünistlerdi, ama hepsi de bildik,tanıdık insanlardı.Komünist deyince,akla gelen gaddar,aile ve din tanımaz vatan hainleriydi. Bunlar öyle değildi oysa. Olsalardı; şimdiye kadar kim bilir, dükkanı bile yakmış olurlardı çoktan!.
Doğan’la Bilgin’in getirdiği küçük Philips transistorlu radyo bir türlü susmak bilmiyordu..Radyodan yayılan düzensiz osilasyon sesleri karşı caminin avlusunda abdest alan cemaatın da dikkatini çekmişti; ayaklarında takunyalar,ellerindeki mendillerle kurulanmaya çalışırken birer ikişer ayağa kalkıp, bu anlam veremedikleri tuhaf sahneyi merakla seyrediyorlardı.. Gayet kısa kesilmiş bıyıkların altındaki Dudaklarında, dua mırıldanmaları devam etmekle birlikte, dinin o haz veren yüceliği,karşıda olup biten bu ne idüğü belirsiz tuhaf olayın etkisiyle anlamını yitiriyordu.Necdet’in duvara monte edilmiş bir sehpanın üzerindeki koca tüplü Philips radyosu da aniden devreye girip var gücü ile bağırmaya başlayınca, dükkan ana baba gününe döndü.Doğan ve Bilgin katılasıya gülmek ihtiyacındaydılar; ancak casuslar tarafından takip edildiği şüphesi içinde, hayatının tehlikede olduğunu düşünen Necdet’in bu gülmelere nasıl tepki vereceği belirsizdi. İşte şimdi de kendisini dinlemek için dükkana verici yerleştirmişlerdi!!!.Doğan'ls Bilgin aralarında anlaşarak, gülme krizini atlatabilmek için sırayla dükkandan dışarı çıkıyor;karşıdaki cemaatin dikkatini de çekmeden,sanki hava alıyormuş gibi yaparak,duvara dönüp var güçleriyle sessizce gülüyorlardı.Bu dükkandan peryodik giriş çıkışlar,cami avlusundaki şadırvanda mübarek cum’a namazı için abdest alan cemaatin kafasında iyice soru işaretleri uyandırmaya başlamıştı. Böyle anlaşılmayan durumlarda akla gelen ilk şeylerden biri bunun da anarşistlerin bir numarası olabileceği idi.Bir iki yaşlı mü’min, su kesildiğinde abdest almak için yedek olarak kullanılacak olan içi su dolu ibrikleri gözüne kestirdi.İçindeki suları boşaltıp, anarşistin kafasına vurdun muydu; bir daha ayağa kalkamazdı...Daha genç yaştaki cemaat ise,musalla taşının çevresinde bulunan,tabut artığı ve mezar tahtalarıyla kendilerini savunmayı düşündü..Eğer anarşistlerin ellerinde kuvvetli silahlar yoksa ve de çok sayıda değillerse, bu tahtalarla yapılacak bir taarruz; onları def edebilirdi. Şadırvanın etrafında ayakta tetikte bekleyen cemaat; aralarında hiç konuşmadan savunma ya da hücum için anlaşmışlardı.Son sıralarda,Moskova ve Sofya radyosu, gemi azıya almıştı zaten; şehirde ajan sivil polis Mithat öncüğünde gizli bir polis servisi,bu radyoları dinleyenleri tespit edip merkeze bildiriyorlardı. Necdet abi, sıradan, bir vatandaştı,bir terziydi.Politik olayları eskisi gibi açıkça tartışmaktan çekinir olmuştu.Oysa bazı müşteriler,sırf Necdet’in dükkanında oturup bu politik sohbetlerde bulunabilmek için;bir takım yerine iki takım,bir pantolon yerine iki pantolon diktiriyorlardı.Oysa şimdi,kimin kimin tarafında olduğu belli olmuyordu.. Zira son sıralarda,anarşistler dağlara çıkmaya başlamış; polis ve devlet kuvvetleri de onları yakalamak için var gücleriyle uğraşıyorlardı. Dükkanına elbise diktirmeye ya da ziyarete gelen özellikle sol görüşlü gençlere, hiç bir partiyi tutmadığını söylerdi.Ne olur ne olmazdı.Az sayıda da olsalar,anarşistler büyük tehlikeydi.Ama sağ eğilimli, olduğunu da yerine göre gizlemekten çekinmezdi.Çünkü,ezici çoğunluk sağcıydı,eğer onları küstürürse dikiş diktirmek için kendisine gelmezler, gidip zaten solculara elbise dikmeyen, belediye reisi Mamito’nun tören elbiselerini bile diken terzi Nihat’ın ekmeğine yağ sürerdi.(devam edecek)