Sayfalar

31 Aralık 2011 Cumartesi

Tüm dostlarıma mutluluk ve sağlık dolu yeni bir yıl dilerim...


















Bir yılın daha son dakikalarındayız...Yeni yılın herkese mutluluk ve sağlık getirmesini dilerim...


15 Aralık 2011 Perşembe

Bu vatan kimin...

Rahmetli baba-dedem Fuat Peker (Bayramkadıoğlu).Kurtuluş savaşı 1920

"BU VATAN KİMİN?

Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir..."

Diye başlıyor Orhan Şaik GÖKYAY şiirine o yılların heyecanıyla...Dedeciğim. Bu vatan kimindi? ...Kimin  oldu?...Daha da kimin olacak?...Fakirler işsizler, emekliler, inlerken, köşeleri tutanların işleri başından aşkın, her gün yeni bir şer düzeni, tuzu kuruların lehine...

Söylesene neden çıktın dağa, neden atmaya çalıştın, İngilizleri, Fransızları, neden padişah yanlılarının yanından ayrıldın, malını mülkünü bıraktın İstanbul'larda , Mustafa Kemal'in yanına yaklaştın Anadolu'ya, neden Iraklar'da esir düşüp kamptan kaçtın sonradan da tekrar savaştın...Şimdi bu topraklardan attıklarınız; yanında bizim yardadakçılar ve işbirlikçileriyle elini kolunu sallıya sallıya geziyorlar gururla...Kazandığınız zaferi onlar kazanmışçasına...Şirketleriyle, adamlarıyla; gururla poz verdiğin o toprakların üzerinde...Anadolu'da......

Kimbilir kaç arkadaşın yanıbaşında can verdi?...Şimdi torunlarınız ve onların çocukları karın tokluğuna o yabancı şirketlerin uşaklığını yapabilmek için can atar hale getirildiler..Bir çokları uşak oldu onların memleketlerinde, bedenleriyle, beyinleriyle... Yabana gitmek imtiyaz oldu....Daha çok şey var yazacak da bu yeter şimdi...

Bu vatan kimin?...Fakir- fukaranın bekçiliğini yaptığı tuz kurularındır herhalde...İşçiyi köylüyü, emekliyi, çifçiyi, süründürenlerindir belki...Belki de askerden sıyrılmak için, 30.000 lira bulabilenlerindir...Merak etmeyin sizler, biz fakir çocukları  sahip çıkarız yine bıraktıklarınıza...Ruhun şad olsun...


Yavuz Peker, Kıbrıs -Girne


















14 Aralık 2011 Çarşamba

Evliliğin en büyük nimeti :-)

"Mutlaka evlenin, karınız iyi çıkarsa mutlu, kötü çıkarsa filozof olursunuz."
- Sokrates -


Bu söz benim olsa dükkan (yani blog) sizin de...2500  sene önce Sokrates söylemiş...

Ek 1:
Derslerinize çalışırsanız, koşulları harfiyen yerine getirseniz, bekar olsanız da, sizi yine erdirirler "filozof" mertebesine.  Ve. "filozof" sıfatını rahatlıkla alabilirsiniz. Hatta sizi edebi sanatlar ve güzel sanatlar alanlarından sertifikalarla da ödüllendirebilirler. Derslerin ilki olan, "Tecrübi aşk" sınavında başarılı olun yeter... Geri kalan torbalık derslerdir, çalışmasanız da olur...:-)))

Klasik bir "filozof" masası:-)

13 Aralık 2011 Salı

Harcıyorum

Dışardaki,evdeki
Elektiği suyu,
Tabaktaki zeytinleri,peyniri;
Tahtaları,demirleri;
Öfkemi, nefretimi, kinimi
Çok az harcıyorum.

Ellerimi, gözlerimi;
Aydınlık günlerimi;
Duvardaki resmini,
Yürekteki sevgimi;

Ve en çok da kendimi;
Çok fazla harcıyorum.

Yavuz Peker

Akşam yemeği...


11 Aralık 2011 Pazar

Blogumu izleyen dostlarıma teşekkür ediyorum...

Rötuş
Blogumun izleyici ve okuyucu sayısı dün günlük 83 kişiye ulaşmış. Küçük gibi görünrn bu rakam benim için için çok büyük ve değerli...Bu sayının yaklaşık 20 kadarı yurtdışından olan izleyiciler. Blogumu okuyan,  izleyen dostlarıma teşekkür ediyorum...

Edit:
Bu gün (11 aralk 2011 - günlük- ) 155 kişiye ulaşmış durumdayız...

Edit 2:
Dünkü sayfa görünümleri: 176  (14  aralık 2011)Dostlarıma sevgilerimi yolluyorum...


Yavuz  Peker


Aylık  blog izleyici grafiğim..Her zaman yayınlamam ;-)

10 Aralık 2011 Cumartesi

Perdelerin gözleri

Son iki yıldır, gündüz vakti içerde ışık yakarak yaşadığım odadan bir bölüm...Perdelerim, Urla'daki evimden gelmişti...Bir yüzü dışarıda küçük bir beton bahçeye bakardı. Şimdi denize bakıyor...Bir yüzü de, mutluluğuma bakardı; bana anlatacağı o kadar çok şey biriktirmiş ki...

Perdelerin de gözleri, ve aklında tuttukları nice sırlar vardır...Sessizce saklarlar onları, uzun ve uykusuz gecelerde, bazan istediğiniz zaman; gözlerinizi onlara  diktiğinizde fısıldamaya başlarlar, bazan da arsız çığlıklar atarlar; üzerinize çökerlercesine, tokatlarcasına, acımasızca...Dinlemekten kaçamazsınız. Kaçmayacakssınızdır da...
Sadece size anlatırlar gördüklerini; merak etmeyin...

Dışarıdan nihayet sızmaya başlayan gün ışığı, neredeyse hiç bir şey yapmadan yorgun düşülmüş bomboş geçen bir günü daha sona erdirir...Yavaşça söyledikleri ninniler, motiflerin ipeksi kavislerindeki şekillerle bir olup, sevimli ama uğursuz bir günün sabahında, ürkütücü bir rüya alemine yolcu ederler beni...

Bu tekrarın sonsuza kadar gideceğinden de şüphem yok...Sonsuz bir bekleyişin; onulmaz bir umut kısır döngüsündeki ödevleri küçümsenemeyecek kadar büyüktür  bu perdelerin...Değişik bir dekor olmasını da istemezdim doğrusu...Kendime yaptığım büyük bir haksızlıkmış gibi görünen bu karanlık ve koyu gölgeli yaşam, aslında, yaşanılması ve ulaşılması imkansız güzellikteki bir aleminin kapılarını açar bana...Sanki denizaltı dünyasının esrarengiz güzelliği sinmiş gibidir etrafa...

İzmir'e gidip tarihi Kemeraltı'ndan aldığım kırık görünümlü mavi camdan yapılma tavan lambası tamamlar bu esrarlı dekoru...Enginliğin, sonsuz güzelliğin,göklerin ve denizlerin rengidir mavi...Çok eskilerden kalma, kendi yaptığım bir çömlek, içinde en az perdeler kadar hatıra saklayan kurumuş çiçekler ve ah o masam...

Dilleri olsa da konuşsa deriz ya; onları duymuyorsanuz, gerçekten sağırsınız demektir...Ve vazoya yaslanmış, üzerindeki tahtalarda, bezlerde, tonlarca anı saklı yarım bir gemi, uzak ülkelerin denizlerinden, yarım kalan kaderleri, kırık yaşamları taşır durur yanı başıma; ve bu yükler de benim olur, bütünler beni...
Ayrıntı



















Yavuz Peker

BAK İŞTE

Her dışarıya çıktığımda,
Evimi özlüyorum,
Sen olmadan
Sen dolu evimi...

8 Aralık 2011 Perşembe

Rain and tears are the same




Rain and Tears
Yağmur ve gözyaşları

rain and tears are the same

Yağmur ve gözyaşları aynıdır


but in the sun you've got
to play the game
Fakat güneşte oyun oynamalısın

when you cry in winter time
Kışın ağladığında

you can pretend
rol yapabilirsin

it's nothing but the rain
(oysa) bu yağmurdan başka bir şey değil(dir)

How many times I've seen
tears running from your blue eyes
Her ne zaman gördüysem; mavi gözlerinden yaşlar gelir(di)

Rain and tears are the same
Yağmur ve gözyaşı, ikisi de aynıdır

but in the sun you've got
to play the game
Fakat güneşli günde oynamalısın

Give me an answer Love
Bana bir cevap ver:  Aşk

I need an answer Love
Cevabına ihtiyacım var: Aşk

Rain and tears in the sun
Güneşli günde yağmur ve gözyaşları

but in your heart
you feel the rainbow waves
fakat gökkuşağı dalgalarını kalbinde hissedersin

Rain or tears both are shown
Yağmur ve gözyaşları , (bana) her ikisi de gösterilir

for in my heart there'll never be a sun
Kalbimde asla bir güneş olmayacağı için

rain and tears are the same
yağmur ve gözyaşları aynıdır

but in the sun you've got
to play the game
Fakat sen güneşli günde oyun oynarsın


       Demis Roussos and Aphrodite's Child



"........Ama...Evet, hepsi; ama hepsi sadece bir hayaldi. Belki öyle bir kadın yaşıyor olabilirdi dünyanın bir yerlerinde...Fakat O zaten buraya hiç gelmemişti ki!.

Gök gürlüyordu, ilk damlacıklar yavaş yavaş ıslatıyordu ortalığı. Gözlerinde donup damlayamayan gözyaşını gökyüzüne havale etti, gökyüzü bunu kabul etti, devraldı. Oturduğu yerden doğru perdeyi araladı, yağmur iyice bastırmıştı. Yağmurun sesine müziğin içli notaları karışıyor, damlalar yere öylece düşüyordu. ”Rain and tears are the same”. Yağmur ve gözyaşları aynıdır..."




Yazımın tümü aşağıdaki linkte:

http://yavuzpeker.blogspot.com/2009_01_01_archive.html

2 Aralık 2011 Cuma

Unutamadım - Barış Akarsu yorumuyla bir Barış Manço parçası



Güzelim Barış, ne güzel okumuşsun da, boşuna hislenip boşuna söylemişsin bu şarkıyı...Diğer söylediğin duygu yüklü şarkılar gibi...Sevenlerin her zaman kaybedeceğini; kaybedenin aşık olan olduğunu, gidenlerin dönmeyeceğini bilmiyor  muydun da; söylemeye kalktın bu ayrılık ve sevda şarkılarını... Yaşasaydın ve görseydin, ne denli acımasız bir dünyada yaşadığımızı!. Belki de tam zamanında terkettin bizleri ; yapılan, haksızlık ve vurdumduymazlıkları görüp yaşarmadı sürmeli gözlerin. Şu iki günlük dünyanın ilk gününde gittin. Yerinde rahat uyu, sana ve bıraktığın hayırlı işlere sahip çıkan vicdan sahipleri var, yapacağın bir çok şey, alacağın mesafeler vardı daha. Ama, o bir güne;  çok şey sıkıştırdın."ayrılık zamansız geli(yo)r işte, bu ayrılık rüzgarı, öylesine savuruyor ki insanları, bir daha hiç görmemecisine, karşılaşmamacasına, kavuşmamacasına...

Bazılarımız seni göremedi. O kadar ani oldu ki gidişin. Sen televizyona çıktığında anneciğim bile, "Koşun bakın, benim oğlum çıktı" derdi...Tarifini tam yapamadığımız bir nedenle, bir şekilde sevdi seni halkımız..Aramızdan ayrlman acı verse de, sağlığında seni görenlerden, konuşanlardan olmasak da; anma hakkımız, şarkılarını dinleme, yorumlama, hakkımız vardır değil mi?. Senle ilgili düşüncelerimizi paylaşma yasağını herhalde getirmezdin bizlere...

"BENİ GÖRMEK DEMEK, MUTLAKA YÜZÜMÜ GÖRMEK DEMEK DEĞİLDİR; BENİM FİKİRLERİMİ, BENİM DUYGULARIMI ANLIYORSANIZ VE HİSSEDİYORSANIZ, BU YETERLİDİR.” diyor bir büyük adam. Duymuşsundur, herkes bilir...Öyle düşünüyorum ki, doğru da söylemiş. Bu sözler: "beni putlaştırmayın, tanrılaştırmayın" anlamını da taşır bir yerde...Öyle değil mi?, Ne kadar çok sitede, ne kadar çok paylaşılırsan; adın, tavrın ve yaşarken yaptıkların, ardında bıraktıkların o kadar anılacak, tanınacak, izlenecek...

Senin adına ciddi adımlar atan, geniş kapsamlı, güzel bir siten var internette...

Bizim yaptığımız  ise, okuduğun güzel ve duygulu şarkıyı paylaşmak...

Gördüğüm lüzum üzerine, bu yazıya, bir iki satır eklemek, bazı kelimeleri çıkarmak, düzeltmek  zorunda kaldım. Belki fark eden olur.

Barış Manço'nun, bir çok kişiye seslenebilen, eski ama eskimeyen, güzel duygularla dolu bir parçasını yeni bir yorumdan dinlemek, bir kaç satırla da olsa seni anmak istedim... Hangi şarkı vardır ki duygulanmadan söylensin. Ancak ruhsuz bir nota bütünüdür o...Dinlerken de aynı değil mi olay?... Çoğu zaman, besteci unutulur, söz yazarı unutulur...Bir çok şarkının asıl yaratıcılarını bilmeyiz bile, icracılar, yorumcular akla gelir genelde. O yüzden yazının konu başlığında  Barış Manço'yu andım doğal olarak, "unutmadım". Sen de sevdin ki; onu ve şarkısını böylesine güzel ve dokunaklı okudun... Şimdi belki yukarılardan bir yerlerden bakıyor ve "Abiciğim,  sorun nerede?, değer miydi acaba konuya dokunduğuna?, takma, yaşam bu, ölüm de var kalım da. Eden bulur, su akar, o da yatağını bulur" diyeceksin.

Ağzına sağlık ne güzel yorumlamışsın şarkıyı. Sevdiklerini unutamayanlar, bu şarkıyı içlenerek dinleyeceklerdir... Keşke seni de Deniz'ler gibi görmüş, yakından tanımış olsaydım.

...Bir çok şey gibi;

...Olmadı...

18 Kasım 2011 Cuma

Bir gelsen

Bir gelsen, ah bir gelsen,
Telefonum bir çalsa,
ekranda 'Canım Aşkım' yazsa
Bilemezsin o anda ne olur;
Durabilir kalbim, arayışın son bulur.

6 Kasım 2011 Pazar

Hayvanların işkence ile öldürülmediği, ve insanca dayanışmaya, kardeşliğe, kazasız belasız, kansız, mutlu bayramlara vesile olsun bu Kurban Bayramı, Bayramınız eşiniz, dostunuzla, sevdiklerinizle, küçükleriniz, büyüklerinizle birlikte kutlu olsun...

 Yalnız kalanlara, fakirlere,öksüzlere, yetimlere, yaşlılara, terkedilenlere, sevdiğinden ayrı düşenlere Allah sabır versin...Elimizden geleni yapmaya uğraşalım...Tatil günleri değildir bayramlar...Kaçmayalım.  Tüm sevenler, sevdiklerine kavuşsun...Büyükler, küçükler mutlu olsun...İnsanların imkanları varsa  mesaja, sms ye değil, birbirlerini görmeye ihtiyacı var, sms yi bile çok görenler var...Onlar elbette insanlıktan nasiplerini yeterince almamışlardır..Dileriz böyle bir bayramda yürekleri yumuşar, iflah olurlar...

29 Ekim 2011 Cumartesi

Yoksun

Ildırı - Çeşme - 
Fotoğraf: Yavuz Peker



Kocaman  mekanlarda
ufacık  bir yerde,
Kocaman zamanlarda
daracık bir vakitte  
bile Yoksun...

          Yavuz Peker

11 Ekim 2011 Salı

Aldattın Beni Seviyorum Diye



Video biraz geç açılıyor ama açılıyor, sabredin lütfen. Seveceğinizden eminim.

Beste ve Güfte : Zeki Müren
Makam : Hicâz
Usûl : Düyek
Solist:Mine Geçili
Fotoğraflar ve canlandırma: Yavuz Peker

Aldattın beni
Seviyorum diye
Kalbimi yaktın, kalbimi yaktın

Günahımı sen çek, günahımı sen çek
Günahımı sen çek,
Mihrâbımı elinle yıktın

Çılgınca severken, severken
Aşkından, aşkından nasıl da bıktın

Günahımı sen çek, günahımı sen çek
Günahımı sen çek,
Mihrâbımı elinle yıktın

   Kısa ve içli bir şarkı. Melodi ile sözler, nasıl da et-tırnak olmuş birbirleriyle, bazı uzun sözlü şarkılar, - tür, tarz ne olursa olsun - sanki bir şeyleri daha derin anlatıyor gibi gelir bize, oysa, kısa bir şarkıda sözlerle tümleşmiş bir melodi varsa, o birbirine yapışmış melodi ve sözlerin arasında, duygu yükünü daha fazla hissedersiniz ve o şarkı size daha fazla düşünme alanı verir ki Rahmetli Zeki Müren, üstün yeteneği ve duygusal kişilik yapısı ile bunu çok iyi başaran sanatçılarımızdandı...Şarkı Zeki Müren'in. Mine Geçili Hanım da gerçekten duyarak yorumlamış...

   Zaman zaman, böyle bir melodi takılır, döner dolaşır beynimizde durmadan, Düşüncelerinizle, duygularınızla başbaşa kalırsınız...Seçimlerimizde özgürüz, ama seviyorum diye aldatılıp, bir köşeye terkedilip bırakılmasın hiç kimse, yürekler yanmasın, gelecekler yok olmasın...Sadece bir dilek...

   Yavuz Peker

7 Ekim 2011 Cuma

Ellerim çamurlu...
Yoğuruyorum güneşi, denizi
Sonsuz çemberler çiziyorum,
Binlerce yıllık toprakla...
Soluyorum, dünü-bugünü
Denizin yuvarlak taşları gibi,
Çalışıyorum seni

Yavuz Peker

6 Ekim 2011 Perşembe

Bozuk kullanılan Türkçe ve sebebi...

Marifet sayıyorlar bazıları Türkçe kelimeleri olandan değişik yazmayı ve imla kurallarına uymamayı...Çok önemli bir nokta bu...
Ülkemiz üzerinde oynanan, ama masummuş gibi görünen, farkedilmeyen oyunlardan sadece bir tanesi, ama önemli bir tanesi de budur...Kültürün en temelli ögesi dildir...Dil bozulursa kültür bozulur...Dil kaybolursa kültür de kaybolur..Bu da bir halkı tek kurşun harcamadan tüm hatlarıyla esir etmenin yoludur. Bu konuda, -özelikle bazı özel vurgulamalar için ve belirli amaçlarla bilinçli olarak yapılanlar hariç- olabildiğince hassas olunmalı, özentiye kapılınmamalı, taviz vermemelidir.

30 Eylül 2011 Cuma

Zehretme hayatı bana cananım



Usûl: Curcuna
Makam: Acemkürdî
Güfte: Zeki Müren
Beste: Zeki Müren

Solist: Mine Geçili

Zehretme hayatı bana cananım
Elemlerle doldu benim her anım
Kederimle yanıp sönse de canım
İnan ki ben yine her an sana  hayranım

Düzenlemeden, fotoğraflamadan duramadım. Etkileyici bir şarkı...Olağanüstü derim sadece. Piano ile birlikte güzel yorumlanmış, insanın içine işliyor...Dinlemeden tarifi imkansız...

29 Eylül 2011 Perşembe

Bir Ziyaret

Ufuk eşi Oya ile ziyarete geldi...Onlar evlenirlerken ben nikah şahitleri idim. Şimdi; vefa borçlarını ödemek üzere, bana yardımcı olmak adına, ellerinden geleni yaptılar sağolsunlar...Sonuç her zaman olduğu gibi...Hani denir ya; zamana bırak o en iyi ilaçtır, biz de o ilacı içiyoruz son senelerde...Yan tesirlerini de göze alarak tabi ki...

28 Eylül 2011 Çarşamba

Girdap ve dönüm noktası....

Aşk nedir, sevgi nedir, vicdan nedir, insan nedir, özveri nedir, ne işe yararlar?..Hepsi birbirine karışmış durumda olabilir... Bir çözümsüzlük zinciri çözüm bekler bazen, bir süredir beklediğin ama ummadığın bir zamanda... Ve bunu yapmaya mecbur olmak, yaşamın arka yüzünden pek de yabancı olmadığın sahneler sunar, insanlara, olaylara dair...Günlerin neler getireceğinin hesabını yapabilseydin eğer, bu gün bu satırları okuyor olmayacaktın...

25 Eylül 2011 Pazar

Kahveyi taşırmadan pişirmek :-)

Kahveyi taşırmadan pişirmeyi bir türlü öğrenemedim. Çünkü o arada mutlaka ufak bir iş buluyorum kendime, ama ufak iş dediğim büyüyünce de taşmış kahve içmek zorunda kalıyorum :-)...

23 Eylül 2011 Cuma

Ah bir bilseydim...

















Seni yeniden var ederken,
kendimi de yok edeceğimi
   Ah bir bilseydim...

Tanrı'nın işine karışılmaz...
   Öğrenememişim...

-Yavuz Peker -

















Paylaş

21 Eylül 2011 Çarşamba

İstiyorum

Aramak istiyorum
İstemediklerini söylersin
Atarsın köprüleri
Diye korkuyorum
Arayamıyorum

Ölmek istiyorum,
Bir gün
Beni Ararsın
Bulamazsın
Diye yapamıyorum

-Yavuz Peker -1994 yılından

Paylaş

19 Eylül 2011 Pazartesi

Gözlerinin içine başka hayal girmesin (Beklenen Şarkı)

Gözlerinin içine başka hayal girmesin
Bana ait çizgiler dikkat et silinmesin
İstersen yum gözlerini, tıpkı düşünür gibi
Benden evvel başkası sakın seni görmesin
Benden evvel başkası seni görüp sevmesin

Kıskanırım seni ben kendi gözümden bile,
Nasıl verirdim seni bir yabancı ele
Sana gelen yollarda daima beni bekle
Benden evvel başkası sakın seni görmesin
Benden evvel seni görüp sevmesin.


Usûl            : Semâi
Makamı      : Nihâvend
Güftekâr    :  Sabih GÖZEN
Bestekâr    :  Zeki MÜREN

15 Eylül 2011 Perşembe

geri dönülmez yollara girersin,

Eğer mecbursan yaşamaya,
Ve de yüreğin varsa,
ağlasa da sana
Eskiden sızan,
Giderek büyüyen koca bir deniz olsa içinde,
Eğer mecbursan yaşamaya gerçekten de,
Yaşam yakalar seni,
biçare kalırsın,
kaçamazsın ve,
geri dönülmez yollara girersin, sonunda...

-Yavuz Peker -

12 Eylül 2011 Pazartesi

11 Eylül 2011 Pazar

Ressam Semra Can, arkeolog Esin Gülcan ve artist-restaratör Erich Kunzt' un ziyareti

Izgara başında enternasyonal inceleme:-)


















Bir telefonla eşsiz bir buluşma yaşıyoruz...Esin, benim Foça'dan 30 senelik eski bir dostum Eric'i, ve ressam Semra Can'ı, bana getiriyor...Duygulu bir vefa örneği yaşıyoruz hep birlikte, Sanatı konuşuyoruz, projelerimizi; yaptıklarımızı; gelecekle ilgili planlarımızı. Bu arada ortak arkadaşlarımızı, Eric'in kardeşi Helga'yı ve Ayfer abimizi anıyoruz doyasıya ve masamızın görünmez konukları oluyorlar...Ama bardağımdan nereye gittiği belli olmadan, habire eksilen rakı, sanırım rahmetli Ayfer'in marifetidiydi:-)...Bu güzel buluşma da, yine tekrarlanmak üzere sona eriyor ve geç saatlere kadar oturan dostlarım, arabalarına binip Foça'ya dönüyorlar...


Erich Kunzt

Esin, Semra

Yemek öncesi zirve toplantısı:-)...



8 Eylül 2011 Perşembe

Senden Baska Kimse Yok Icimde


Aşağıdaki yazıyı, yukarıdaki şarkıyı dinlerken okursanız, daha bir etkili olur muydu acaba?...

"Sana çılgınlar gibi aşık olduğumu sayıklayıp duruyordum. Sonra sen beni uyandırıyordun her seferinde. Güneşin doğduğunu ancak seni görünce anlıyordum o zamanlar.

Genç aşıklar kadar bile olamadım, değil mi?. Onların, o henüz aşk nedir bilmeyen hallerine rağmen, hissettikleri o samimi duyguya bakıyorum da, benimkinden çok daha ulvi duruyor. Bir ben miyim talihsiz? huzursuz ve bitmeyen geceler, bereketsiz günler, doyurmayan yemekler, ısıtmayan ateşler bir benim mi kısmetim?
Ne yapacağım ben, söylesene?. Bu girdapta boğulup gidecek miyim?. Yoksa, bir zamanlar seni büyük bir aşkla sevmiş olmak yetecek mi kurtulmama?. Masumiyeti yeniden bulabilecek, huzuru tekrar yaşayabilecek miyim?. Ve en önemlisi, bana yine, "gel" diyecek, "yine affedildin" diyerek gülümseyecek misin yüzüme?. Ve seninle birlikte, her şey tekrar gülen yüzünü göstermeye başlayacak mı bana?..
Sözlerin benim olmadığına bakma. Bir başkası yazmamış olsaydı bu sözleri; şimdi, tam şu saatte ben yazıyor olacaktım. senin için..."

-Alıntıdır (Ufuk Berk) -


Aslında şarkı Yusuf Nalkesen'e ait bir Türk Sanat Müziği şarkısıdır...

Alıntı olduğuna da bakma; şarkıyı dinleyince, yukarıdaki satırları  - aynı yürekle,  fakat bir parça kendime göre karalayarak -ben de sana yazıyor olabilecektim...-Yavuz Peker -

İnan ki
Senden başka
Hiç kimse yok içimde
Kimse yok içimde
      
   Yüzüne bakmasam da
   Başımı çevirsem de
   Seni her gördüğümde
   Seni her gördüğümde

İnan ki
Senden başka
Hiç kimse yok içimde
Kimse yok içimde

    Ne kadar kırgın olsam
    Dargın olsam da bile

İnan ki
Senden başka
Senden başka
Hiç kimse yok içimde
Kimse yok içimde

 Yenifoça Öğretmenevi'nde      @sadpotter

6 Eylül 2011 Salı

ben seni unutmak için sevmedim


- Makam: Segah
- Usul: (Semai - Düyek)
- Beste: Amir Ateş
- Güfte: Behlül Bektaş


ben seni unutmak için sevmedim
gülmen ayrılık demekmiş bilmedim
bekledim sabah akşam yollarını
ölmek istedim bir türlü ölmedim
-aşk bu mu sevda bu mu hayat bu mu
-kalp acı dünya hüzün gözyaşı dolu


şimdi sen kimbilir nerelerdesin
gelir gecelerden koşarak sesin
bana en acı haber kiminlesin
adını içimden hala silmedim
-aşk bu mu sevda bu mu hayat bu mu
-kalp acı dünya hüzün gözyaşı dolu

30 Ağustos 2011 Salı

Bayramınız neşeli, kutlu olsun, sevdiklerinizle birlikte mutlu olun...Yalnız yaşayanlara sabırlar...



Geceler yarim oldu
Anam anam garibem
Ağlamak kârım oldu
Anam anam garibem
Evvel böyle değildim (Her dertten yıkılmazdım)
Anam anam garibem
Sebebim zalim oldu
Anam anam garibem

Bayram gelmiş neyime
Anam anam garibem
Kan damlar yüreğime
Yaralarım sızlıyor
Anam anam garibem
Doktor benim neyime
Anam anam garibem

Ellerin yari gelmiş
Anam anam garibem
Gülmek benim neyime
Anam anam garibem

Anonim


Bayram dolayısı ile, bu defa bayram ile ilgili hüzünlü bir Türkü...
Okuyana göre sözlerde bazı değişmeler olabilmektedir, O yüzden , yorumlayana göre, bazı farklılıklar görülebilir...Her söz ve yorum biçimi de hüzünlü ve güzeldir...

Tüm insanların, sevgi ve barış içinde birlikte kaynaşıp yaşadığı, dargınlık ve kırgınlıkların unutulduğu, vefasızlıklara, vurdum duymazlıklara, haksızlıklara son verildiği, sevenlerin kavuştuğu ve her günün bayram tadında yaşandığı bir dünya dileği ile...

26 Ağustos 2011 Cuma

son karalamalar

                 "Geldiğin vapurla hasretin döner"        sadpotter


















SEN YOKTUN

Son defa (mı)? sevdim, okşadım
masamın senli Köşesini,
Hani senin yerin olan köşeyi..
Biliyordum "yine yoksun!" olacaktı;
Ne kadar beylik de olsa, işte öylesine,
İki tabak koydum
o günlerde yediğimiz karşılıklı,
sarhoşumu(zu) da çağırdım...
Seni ne kadar sevdiğimi bildiğinden,
Sanki neye şahit olacaktı da,
Sonu gelmez sen'i dinleyecekti yine
Çok içtik, çok şarkı söyledik,
"aldattın beni, seviyorum diye
Günahımı sen çek"
Çok gözyaşı döktü ar belasına adam;
Durdu,seslendi; hoca şu masayı da çek!...
Benle birlikte, nerdeyse seni sevecekti o da...
Onu "sen" doldurmuştum ben...
Ama Sarhoş yoktu...

ellerim yavaşça, anlıyordu artık,
sade, anlamsız bir yönelme beynimden,
Sözde senin hayalin...
Ve ben başbaşaydık...
Önce gözlerim göremedi gözlerini,
gözlerin yoktu

Ve kulaklarım duyamadı,
o ince sesini bana seslenen,
Tek kelimesini kaçırmak istemeyip,
Bir ayet gibi hıfz ettiğim kelimelerini...
Bana seslendin biliyorum, duymadım ki,
Başımın iki yanında tuttuğun,
Kulaklarım yoktu...

Sonra, banyoya gittim,
Ve diş fırçanı gördüm senden kalan,
Ellerim onu algıladı,
Ama senin Onu tutan minicik,
ellerin yoktu,

o aynadaki görüntün yoktu,
Bana cevap verirken
Ağzını doldurarak;
o komik ve güzel
sesin yine yoktu...

şuursuzca açtım bir kutuyu ,
Pembe bir sabunluktu bu,
Onu örmüştün, bana verip gözlerime bakarken,
sarılmıştım sana,
ama şimdi
kollarım yoktu!
Ne tığın,ellerin,
Oturduğun sandalyen yoktu...

Minik bir gemiyi ellerime aldım,
o yarım gemiyi sevdim ben,
Pırıltılı, mavi bir günde,
Çantandan çıkardın sarıldın,
Bense gözlerine açıldım kendi gemimle,

Hani beni seren direğine bağladığın gemi...
Yarısı yoktu,
Geceleri uykusuz uykularımda düşlerime açılırdı
Ama artık yüzecek engin okyanusları yoktu...

Dün gece yine senli bir rüya gördüm,
sabaha karşı korktum,
İncecik bir patikada yürüyorum,
Uçurumun kenarındayım,
sen üzerimde uçuyorsun,
halime gülüyorsun ,
Çaresizliğim seni üzmüyor,
Gülüşün bana yöneliyor,
Gamzeli yanakların kızarmış mı,
Utanıyorsun biraz da...
Ellerinle bıraktın ya o patikaya
yolun bitmemiş orta yerinde hani,
Kapatıyorsun yüzünü

Öyle güzelsin ki sen;
Geldiğin vapurdan inerken
hani bana doğru yürürken,
Seni gördüğüm ilk günkü gibi...
Başın eğik, belli her şey baştan sanki,
saçların savruluyor birden,
Ama bu defa değişik,
kızıl bir rüzgarla
Sendeliyorum, birden ayağım kayıyor,
Düşüyorum dipsiz ve zamansız bir boşluğa,
sana uzatıyorum elimi,
Tutmuyorsun,
biliyorsun,
şefkatli bir gülücükle beni sonsuzluğa uğurluyorsun ,
Acımasız dünyanın korkunç savaşlarından
Kurtarıp, ebedi yaşayan Barış'a mı?
Sana uzanan ellerim ürperiyor,
Bu sonsuz kayboluş içinde,
Ellerin yine yoktu...

bu Öyle güzel bir ayar ki ;
Terkeden değil, seviyor terkedilen ;
Ne kadar güzel düşünmüşsün bunu,
Garantilemişsin sevgimi,
verdiğin son hediyen beni terketmen...
sende baştan yokmuş, bende bitmeyen
Aşkını yolladın yine...
Sen yoktun...

-Yavuz Peker -


                                                                                              sadpotter

23 Ağustos 2011 Salı

Yedek harici diskim çöktü. Kurtaramıyorum...Yıllardır biriktirdiğim fotoğraflar, bilgiler gitti...

2003 senesinden beri muntazaman arşivlediğim; tüm verilerim kaybolup gitti, maziye gömüldüler...

Sanki gizli bir kuvvet; elimde ne varsa, maddemi, manamı, değerlerimi, sevdiklerimi, bazan sırayla, bazen de üst üste çekip alıyor benden...Telefonumu, içinde ne kadar gerekli kart ehliyet vs ile birlite çantamı, paramı...Olur böyle şeyler diyorum kendi kendime de, eskiden ilkokulda çocukların silgilerini kaybetmesin diye iple boyunlarına asarlardı anneleri...Sakındıkça bir şeyleri, inadına daha fazla kaybolası geliyor sanki...

Özellikle son 20 yıldır böyle...Sürekli kaybediyorum...
Son dört yıl içinde kaybettiğim ise,tüm kaybettiklerimin üzerine tuz biber ekti...Çünkü, özgüvenimi, kaybettim, insanlara güvenimi kaybettim... En önemlisi sevgiye olan güvenimi kaybettim. Kaybetmediğim tek şey ise inançlarım...

Ti'ye almak diyorlar ya. Öyle yapayım diyorum olmuyor...

Suçun bir kısmı elbet bende de, bir kısmı da elimde değil...Hatta başkalarının elinde...Bu konuda dünyada bulunan bir yığın kişiden biriyimdir herhalde...

Hüzün tarzım oldu, istemezdim böyle olmasını ama doğal gelişim bunu gerektirdi... Gerçi hiç kötümser olmadım...Ama bu sefer tak dedi hani...Ruh ve beden sağlığım da bozuldu...Arabam da bana benziyor...Evin önünde bozuk yatıyor o da...

Aksilik işte, olacak ya; bilgisayara dışardan taktığım yedek diskim çöktü...Bilgisayardaki sistem sağlam. Hatta bilgisayarımla birlikte çökselerdi, verilerim daha kolay kurtulurdu. O zaman bilgileri kurtarmayı ben de becerebilirdim.

Bir yığın eski yazılar, fotoğraflara bakarak, buruk hatıralarla yaşamaktansa; bundan sonraki kayıtları sağlam tutup, önlemi sağlam almak gerekir. Biraz bekleyip toparlanmalı (söylemesi kolay tabi de)...Markalı bir harddisk almak farz oldu gibi...

21 Ağustos 2011 Pazar

börtdey...Melankoli, şizofreni....Oniki...

geleceğim için...
benim için, senin için esas be!....
Duysana ...mümkün değil, sen sağırsın ki...
Bir kaç eskimiş kaderle,
Sıvanmış pisliklerle,
Bu yüzden mi yoksa;
yoklukla dolu gelecek(im)...(in)...
yaparsın bunu...değil mi... pekala da...
için, ne ?

Sevdiklerin için (mişş)(öncee ya?),
Ve sevenlerim için(miş de),
Sevenlerin için; bilemedik biz ki...  ...

Bir hangi yoldur tanıyamadık ve -o- ıssız,
Martı'nın Urla'da ki  "O" sessiz seslenişi'dir
"O bir kaç aylık bana gelen çığlık' "tır ancak...
seni seviyorum (hı)...Vay be!...Ha...
Ölesiye; diyor mu bak!.

Sense güzel bir ÖLÜ'nün peşinde  koşuyorsun halen;
kayıtsız şartsız,vakur,
derin, soluk kafileler, ölgün defileler...
Umutlar, yorgun gönüller, hasta bebekler
Usta söylemler, düzeltmeler, zeka çelmeler...

sen ordayken evinde; içki dolu ağzında...
Ben de başlıyorum; startınla ,
Elinde damalı bayrak, başın eğik,
geldin ya bana, vapurdan inerek,
öyle masum gülerek
yarışa, bir "YOK"un ardından, o önde hep yek!...
Finişte duramazsın
bir uçurumun kenarında direk!
Tüm sevenler orda, sevinç çığlıkları,
Aşağıya düşerken ben, (sen ) de, severek...

Ah o solan hülya'larda doğan renkli rüyalar mı şimdi (ben),
Halen hem de, hem de yıllardır canlı...
Vay be, kocaman bir hayret, değilmi?!.
İzmir'in canlı nefesi, Ege'nin mavi umudu
Hiç eksilmeden artan can şişelerinde dolu

ölen mi ben değil mişim, bu köşede boğulmuş? ....
Kaç kez, saydın mı?
Bastırıp susturduğun nabzımı,
Ve bu duran "yürek atışları"nı?
Duydun mu???

en çok içmişmişim "erkekler masası"nda  bu gece ben rakıyı!
öyle dediler de..Sen umursamazmışsın bunları ....

Nerede siniz, -sesiniz kısık!-...
Çok beklemeden hain ve pis ölüm,
Kadersiz (im - mi ) ki...sen seversin...
"Yukardaki "seni sevmezse, beni seven "O";
güzel ölümsün,
Sanma....uzak,...sanma yakın,....ama senle,...ama sensiz....
Bu gece mi acaba!......
Sarhoş muyum yoksa? ...
en çok ben içmişmişim erkekler masasında rakıyı ya...
Tayland usulü, hem de,
alevli tavada balıkla...

sen kessene pastanı; sana ne???!!!
dostlarınla  iç kola'yla "gece menü"nü ye sen! olmaz mı?

Bir garip yer, anlamadığım karmaşa,
simsiyah çapraz bir ışık, beni aydınlığa çıkarsa,
4 adet zanaks büyük; ve öncesinde 5 kadeh susuz Rakı "ağız" ın'da burda,
Ama bardakta, bir ikisi kardeşinde durur mu hâla,
uyumasan da, sabah olsa da......
orda işte...Burda
...sevdiklerin dostlar'lasın sen, ben sen-hayalin-le evde yalnız, mecbur..
Sen'siz kalınca durum zaten ne olur?
Sen doğarken benim sonum olur,
Gizli yalnızlık, aşikare ölüm olur.

sende inan ki tam koz olan kağıtlar,
elinde mi "ben" de? ....
Hepi bötrhdey tu yu...
Anla beni biraz, düşün, "asla" deme be!
Anlamasan da anlayamasan da...
umurunda mı bu gece,
Sonuçta, sen orda...

       Bir bir deviriyorum kadehleri bu gece , işte gerçekmiş..
       Bir tanem, senin mutluluğuna içip; bu gece...ymiş)....

" hepi  börtdey tu yu"ymuş sanki...
Sevmesen de törenleri, herkes şak şak şak
Sen dur, bu sana yasak!
Ama öyle!!! susss!, bırak...

Sakın yazma duvarlara,
söyleme dostlara bak!
Kimse anlamasın, duymasın,
sonra kötü olursun!
Lazım olmaz numaran, silerim
tamam mı, Bak!

İşte bu...Tam da bu gece..
Hadi bir daha.vursana;
etme!!!.. 'Dert mi,
22 nisan bindokuzyüzellibir,
...al sana işte!, 
Bu..TAM ONİKİ!

           Yavuz Peker

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Dikkatli okuyun!!!...Boş sayfa demeyin....

 "









"
Okuduğunuz için teşekkür ederim..Mesaj yerine ulaşmış ve cevabı alınmıştır...

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Belki aradığını bulamamış olabilirsin bende; ama unutma ki, "bende bulduğunu bulamayacaksın hiç kimsede"

Sunay Akın

Sunay Akın da bunu söylüyorsa... "Hiç kimse"  ...Yani, illa bir sevgili de değil tabi...Öylesine yazdım, zaten belli oluyor, ne dediği...
Urla'da bir sokak

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Güzel Çocuk

Sanmasınlar Yıkıldık,
Sanmasınlar Çöktük,
Bir Başka Bahar İçin Sadece Yaprak Döktük.
"Ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum."












"...........
Ah O güzel çocuk, çocuklarımız,
Uzun boylu, kara yağız
Biri Barış, biri Deniz mi?
Duyarlar sevginin tınısını onlar  taa içlerinde...
Göklerde bir yerlerde;
Ölüme giderlerken değişik yollardan;
Biri Bodrum asfaltında, ezilmiş arabayla,
Biri devrim yolunda, darağacıyla...
......... "


”Ben Yanmazsam, Sen Yanmazsan, Biz Yanmazsak, Nasıl Çıkar Bu Karanlıklar Aydınlığa” -Nazım Hikmet-

__________________________________________________________
"KALBİNİZDEN SEVGİYİ HİÇ EKSİK ETMEYİN,  ÇÜNKÜ SEVGİ HER ŞEYİN ANAHTARIDIR VE PAYLAŞTIKÇA ÇOĞALIR"    -Barış AKARSU-
Barış Akarsu


Lösemili çocuklar için çeşitli konserler verdi. Onları himayesine aldı. Temiz ve sevgi dolu kişiliği ile Türk halkının gönlüne girdi.  Doğa ve ayrımcısız insan sevgisi ile dolu, aydınlık, ilerici düşünceleri vardı. Cem Karaca'yı sever, onun şarkılarını sıklıkla okurdu. Hiç kimsenin üzülmesini istemez, sevgiye, aşka büyük önem verirdi...Zamansız ve acı bir ölüm; onu bizden ayırdı...

9 Ağustos 2011 Salı

Fulya ve ben, bir onur tablosu daha...Sağolasın Fulya...

























Sevgili Fulya, Foça'lıdır...eski öğrencilerimden...Beni ziyareti ile çok sevindirdi, üstelik kendisi de meslekdaşım olarak geldi bana...Oturduk, çay içtik, eski günleri andık, arkadaşım olan babası Hulusi Bey ile ilgili anılarımızı tazeledik. Babası Hulusi Bey, sanat ve tarihe çok düşkün, bilgili bir insandır...öğretmenlikle ilgili konuştuk...Haaa, kimseyi incitmeden, dedikodu bile yaptık:-)...Fulya başarılı çalışmalarıyla, dikkat çeken bir öğretmen, şimdi İzmir ve Foça ile ilgili bir yayın için çalışıyor...Birlikte fikir alış-verişi yaptık, bir zamanlar yaptığım sanatsal  ve çömlekçilik çalışmalarımın yöreye önemli katkıları bulunduğunu söyleyerek beni gururlandırdı...
Fulya resim öğretmeni...Lisede iken bu yeteneğini farketmiştim onun...Şimdi çok başarılı bir öğretmen...Sevgiler sevgili Fulya Şenkaya Aykanat...
..

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Sadakat ve sevgi, yıllar sonra bir öğrencim (OLCAY)ve ailesinin unutulmaz ziyareti....

Ben, Olcay ve çocukları, uutulmaz bir anı...
Mutluluk tablosu - bahçemde :-)

Olcay servis yapıyor...



















Telefonum çalıyor bir iki gün önce...Belki 20 yıl öncesinden gelen tanıdık bir ses..."Hocamm"...Diye sesleniyor içsel bir tonda..."Efendim" diyorum..."Ben Olcay" diyor, "sizi hafta sonu, pazar günü ziyarete geleceğiz, müsait olursanız"...
Etrafı toparlamaya uğraşıyorum, rüzgar ve tavukların yaramazlıkları bahçeyi mahfetmiş...Acele ile son gün bile çeki düzen vermeye çalışıyorum sağa sola...Öyle ya, kızım oğlum ve torunlarım gelecekler...
Demeye kalmadan çabucak öğle vakti geliyor ve Olcay, eşi Hakan, çocukları -tatlı mı tatlı- Adasu ve Levent bahçe kapısından içeri giriyorlar...Çalışmaktan ve heyecandan ter içinde kalmışım..."Hoşgeldiniz" diyorum...Bahçede masama buyur ediyorum...Ve beş dakika müsade istiyorum...Çocuklar bahçede gönüllerince koşusup oynuyorlar...Tavuklarla şakalaşıyorlar:-). Öyle terlemişim ki, bu sıcak ağustos gününde gömleğim su gibi olmuş...Hemen alelacele bir duş alıp giyiniyor ve çayı koyuyorum ocağa...Çabucak dönüyorum masaya...
"Hal hatırlar soruluyor, geçen yıllardsa yaşananlar canlandırılıyor, acı ve tatlı anıları özetle ve kabaca günümüz terazisine koyuyoruz..."Benim üzerimde emeğiniz çoktur hocam, yolumu görmemi, dünyayayı algılama biçimini siz öğrettiniz bana...müsadenizle elinizi öpeyim" diyor Olcay...Ardından sevimli, saygılı eşi Hakan ardından çocuklar elimi öpüyorlar. Tanrı'm, ne gururdur bu...Bir ara, "yahu ben görevimi yaptım galiba öğetmen iken" deme kibrine kapılacaktım neredeyse...
Eh, hemen mutfağımda becerikli bir kadın haline dönüşüveren Olcay, fırında yapılmış güzelim biber dolmalarını ve koca bir tepsi tatlıyı tezgaha yerleştirip çayı servise başlıyor, ben konu mankeni oluyorum sanki ağırlamam gereken misafirlerimin yanında...Bu benim benliğime, eşsiz bir gurur, biraz tembellikle karışık sakinlik ve güven duyguları dolduruyor...
Oradan buradan konuşuyoruz...Her fırsatta" hocam bir telefon kadar yakınız" sözleri beni onurlandırıyor....
Zaman su gibi akıp geçiyor, çaylarımızı içiyoruz. Bir ara Hakan evde azalan içme suyumu.farkederek,  Kozbeyli'deki köy çeşmesinden bana su doldurup dönüyor...Eh bir haftalık yiyeceğim, suyum da hazır...Ve milli eğitimin zaman zaman yalakalık yapan öğretmenlere verdiği kağıttan yapılma takdirnamelenin,yetiştirdiğim "insan" lar tarafından düzenlenmiş, yürekle imzalanmış en gerçeği, hiç bir zaman  unutulamayacak bir anı olarak öğrencim, eşi ve çocukları tarafından göğsüme iliştiriliyor sanki...
Ayrılık zamanı gelip çattığında, Olcay" hocam her zaman her durumda yanınızdayız, bunu sakın unutmayın" diyerek bana sarılıyor, Hakan da,çok sıcak kanlı bir delikanlı, "ne iyi etmiş de evlenmişsiniz birbirinizle" diyorum onlara...Birbirlerini çok secdikleri, ışıldayan gözlerinden belli her ikisinin de...
Eller sallanıyor, tebessüm eden yüzlerdeki, gözlerde belki de donuveren göz pınarları, bu vefa örneği eşsiz buluşmayı  noktalıyor...Tekerlekler dönüyor, güzel insanlar arka sokağın köşesinden gözden kayboluyorlar...
Ve ben "Hoca" yine yalnız bir geceye, hazırlınmaya başlıyorum...Ama içimden bir ses bu gece rahat uyuyacağımı söylüyor...Öyle de oluyor..
.Binlerce teşekkür Olcay, sizlere de sevgili öğrencilerim...Bana görevimi yapabillmenin huzurunu verdiniz, hem sizlere, hem memleketime karşı...Tüm olumsuzluklara karşın hem de... Arayabilenleriniz, arayamayanlarınız, gelenleriniz, gelebilenleriniz, gelemeyenleriniz de sağolun var olun..Hocanızın kapısının daima sizlere açık olduğunu unutmayın...
Belki ders bile vardır azcık; Sokrates'in kulakları çınlar mı acaba? :-) .Merak etmeyin, bu defa, öğretmen sizsiniz artık, sizlerden öğreneceklerim vardır...Benden yana, yazılı yoklama yok artık! :-)...

Minik Adasu ve Levent faaliyette :-), arkada çok sevdikleri tavuklarım...

"Taze biberlerinden İzmir'in" - Fırında biber dolması, Olcay'ın ellerinden.

6 Ağustos 2011 Cumartesi

"Sen de herkes gibi" - değilsin...Utandım.

BANKANIN ÖNÜ...























==============================================

Değilmişsin O tanıdığım sevgili,
O sen değilmişsin,

Aşkını inkar eden olsaydın,
Beş saniyeye sıkışıp kalan kaçak bir göz atmayla,
-Ki bakmamış, sayacak elbette-,
Gözlerime değen
trendeki o kadın olsaydın...

Nankör ve yavaşşça öldüren bir zehri,
Atardamarıma her gün,
Gizli, ustaca ve sessiz
Zerkeden bir melek bari olmasaydın...

Yalnızca ölüler mi ölür?acaba
Ölüleri diriltmeye uğraşırken,
Bir yandan, canlılar da ölür be!.
Hatta öldürülür bile de.
Savcı ve hakim kara bir cellat olup;
Yargılamasaydı, gizlice ceza vermeseydi ölümle
Hem de suçu sevgi yazan levhasında,
Son arzusunu sormadan;
Aşkı ile birlikte bir de...
Senle birlikte...

O ki,
Ömrümüm en son deminde,
bahçemde açan son kızıl lale,
bakmaya doyamadığım tablo,
Dinlemeye doyamadığım nağme,
Dokunamadığım heykel;
Koklayamadığım gül;
Bölüşemediğim ekmek,
Aşk yolumun son durağı,
Aşk kadehimin son şarabı...
Olmasaydı...

Yokluğunu yüreğimde yıllarca,
Arsız bir bebek gibi büyüttüm.
Acılarımın ateşten seli,
gözlerimin hüzünden sarı yapraklar taşıyan çoskun nehri
Karışamadı ne gözlerinin ne  yüreğinin okyanuslarına  ...
Taş sessizliğindeki sözlerin,
Ve belirsiz, uğursuz soğuk bir şok,
donduruverdi senin ellerinde onları,

Sessizce, kimse görmeden;
faili meçhul, kimseler bilmeden
işlenmeliydi bu cinayet,
Kimsesiz bir yargılamayla;
İhtimalde vermemeliydi buna kimse;
Savunmalar zapta alınmamalıydı...

Ve hak eden maktülü ben ..

Bir hırsız gibi, çaldığın bu gönlü de,
herkesten gizlice, yüreğinden bile sessiz,
Taşıyıp ne olduğu belirsiz,
Demirden prensip kayıklarınla
Kolayca salıverdin benim denizlerime...
içindeki senle birlikte yazık...

Ne başladığında,
Ne de sonra, azalan farkta bir sevgide
Bu zanlı adam,
İşledi artırarak suçunu,
Kurduğun oyununa kanarak her zaman
Daha fazla koyulaştırıp çizgiyi hem de,

Ah O güzel çocuk, çocuklarımız,
Uzun boylu, kara yağız
Biri Barış, biri Deniz mi?
Duyarlar sevginin tınısını onlar  taa içlerinde...
Göklerde bir yerlerde;
Hatta benimkini bile.
Ölüme giderlerken değişik yollardan;
Biri Bodrum asfaltında, ezilmiş arabayla,
Biri devrim yolunda, darağacıyla...

Ve Nazım'ın kadınları gibi...
Bağrına basarken onları, severken can-ı yürekten;
Terk eden bir kadın olacaktı onu da
Her zaman görülen sıklıkla; bu dünyada
Sahte ve yalanlı, belki insani,
Umursamaz, inkarcı aşkıyla
İnandırırken ismi yok kadın, güzelim şairi,
Uğraştı yıkmaya Mavi gözlü devi yazık!

Söyledi sonunda söyleyeceğini,
Yazdı o koca erkek yüreği ile;
Adsız kadının yüreğinden dökülmedi o dizeler...
Nazım bu, Nazım...
Memleket adamı Nazım,
İnsan Nazım, ama erkek Nazım
Seven bir kadına;
Sevdiği bir kadına;
Asla söylemedi ne duyarsız cümle,
Ne de aşksız bir kelime!

Bu umursamaz, ağır görünen sözler elbet,
Onun neler yaşadığını bilmeden,
Yaşadığını görmeden,
Acıların denizinde,
Boğulan O Dev'in dev aklını hesab edemeden,
Gönlünün çalınıp kenara atıldığına aldırmadan,
Ulu orta açıklanamaz hemen.

Bırakılırsa köşede
Yalnız başına, terkedilmiş bir taş gibi ağır,
Daha fazlasını haykıramazdı Şair, vakur...
Bir sitem, aslında bu, sevginin seslenişi
Böyle gururlu, bir dürüst gidişi,
Düşünenler bulup, anlayabilsin ...
 "Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin"...

İnsan kaybedebilir, parasını, pulunu,
Herşeyini; de...Dünya kadar sevdiğini
Kaybedebilir, terkedilebilir,
ama sebepli, ama dürüstçe;
Namusluca gömer insan onu kuru bir lalenin gölgesine,
Anar geçmişi, bir tatlı hülya ile...

Fakat unutmaz asla
Sırtından vurulduğunda;
arkasına uzatınca ellerine
Bulaşan kanı görürse dehşetle her gün;
Ve, parmak uçlarından damlarsa
Yüreğine tekrar,tekrar yıllarca...

Sana kin değil, küsmek de değil duyduğum;
Bunları haketmek gerek...
Keşke öyle olsaydı; nedendir bunu da anlamak gerek...
Duyduğum, sadece bana duyduğunun yarısı belki...
Değilsin bile üstelik,sen de herkes gibi
Bir rüyada var olup, sabah yok olmuş bir hayal, öylesine...
yapayalnız ve büzülmüş köşesinde..
Ya da heykelleşmiş, bir ceset Pompei'de...

Bunu dümdüz yaşanmışlıklar hanesinde tutan muhaseben;
Gün gelir denetlenir,
Yanılmaz müfettişleri vicdanın...

Hiçe sayılan sevgiler,
Faili meçhulü yazan defterler,
Dökülünce ortaya bir bir,
Bu defa Tanrı'nın denetçileri, bil ki devrededir.
Demir bir pençe gibi;
alır elinden senin de sevdiklerini...
İşte o zaman açılır defter-i kebir...

Bu hesap böyle tutar,
Eden bulur yaptığını, elbet böyle yazılır bu mizan...

Utandım sadece sevgimden...
Ve aşkından da, kötüsü aşktan utandım...
Trendeki kadının gözlerinden,
Yalan diyemem, en çok senden utandım...
Seviyorum diyen dudaklarından;
Bana koşan ayaklarından,
Gözlerime bakan gözlerinden utandım...

Sana söylediklerimden, yazdıklarımdan,
Eğrilerimden, doğrularımdan,
Yüreğimin sızılarından,
yazacaklarımdan utandım,
Doğruluğuna and içtiğim kelimelerimin,
Yalan diye sırtıma yapıştırlmasından,
Etiketlenmenin gurursuzluğundan utandım...
Ardımdan mermi bile sıkmadan;
Öldüren sözlerinden utandım...
herkes gibi bile olamadığından utandım...
Ve tabi utandım Nazım'ın dizelerini sana okurken,
 "Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin"...

Yavuz Peker





3 Ağustos 2011 Çarşamba

Uzak sevgi ve kumru

Ey soğuk camdan görünen mutsuz kumru,
Titretince özgür tutsağını,
Sadece iki kelimeyle  bu yalnız viranenin,
Elemler içindeki, tüyden hafif yüreğini,
      Yerinde durmamalısın dedi sana belki de,
      Bu zaptedilmez kalp atışları sanki

Piyerloti'den İzmir'in mavi bahçelerine
İner mi o yumuşak ayakların ve
Pamuktan beyaz parmakların?
     Avuçların da tutar mı acaba
     kan damlalarını yüreğimin?

İşte o yakın gün,
Ya da ben mi öyle derim bilmem ama;
Bir akşamüstünün kana dönmüş gökyüzü,
Ve çılgın sevinci, -gider alev olur fener alaylarında-,
Ve mutsuzlukların dilek olup tutulduğu derin denizler,
Tüm ışıltısıyla parlar mavi aynalarda yansıyarak...
.
Nafile bekler, sevgisiz dikenler,
Senden bereket yağmurlarını susadıkça,
Ve bir top gibi yuvarlak, kar gibi beyaz gövdene dolanmayı...

Sen,kanatları yaralı kumru,
Kafesinden kaçıverecek oluyorsun artık,
Daha fazla suskun kalamayan sesinle biteviye öterek;
Açılacaksın engin denizlere, süzülen altın kanatlarınla

Geçmiş yaşamların küçük keskin parçaları şimdi,
Mutsuzluğun o kristal gözyaşı damlaları oluyor
Yalnız bekleyen adamın içine damlayarak
Hüzün kefesine kan ekliyor durmadan
     Sonsuzluğa gidip gelen acılarıyla,
     Karmaşık dünyasının çıkmaz sokaklarında dolaşırken.

Bu kadar ısıtır mı bir nefes uzakları?
Tüm kadehleri doldurur mu şarapla deniz bu gece?,
Gökyüzü kızarıyor mu yoksa yine?
     Sevda ocaklarının demlenmemiş küskünlüklerinde,
     Ve sen yaralı kumru,
     Bekler misin  boş bırakılmış kapısız kafesinde?

Bir imkansız, bir bilinmez sevinçli hasret,
kemirir mi dersin eskisi gibi umut bulutlarını,

Sen güzel kumru havalanınca,
Renklerin akıl almaz güzellikteki
Ama hüzünle gülümseyen yüzü,
birden anaçlaşıyor,

Kanat çırpmaların, - bir parlak kıvılcımla- doğuruyor işte bak!
"Yarınların tutkulu, adrenalin dolu" dünyası"nı,
     Sancıyla, yükselemeyen coşkulu bir sevinçle olsa da,
     Ay gibi ışıldayan çehresiyle bu gece


Doyasıya tut onu sen,
talihten kağıt uçaklar yapan adam!
duygunu saklamadan, yükselmelisin çekinmeden ,
Gerçekleri bile kalın bir tülle örterek hem

Ve neticede hüznün ağır dünyası eriyor içinde bak!
Kanat çırparak sana doğru atılan
    Ulaşılmaz hayallerin, bu dipsiz su dolmuş kuyularında,
    ateşten sıcak, kardan beyaz kollarında.

                                                     - Yavuz Peker -

25 Temmuz 2011 Pazartesi

UNUTMA Kİ

Ayakta Ölüm


















=============================================

UNUTMA Kİ

Sen uykusuzluk nedir bilir misin
Tırnaklarınla yastığını parçaladın mı
Gözlerini tavana dikip
Düşündüğün oldu mu bütün gece
Ve bütün bir gün
Belki gelir ümidiyle bekledin mi hiç
Gelmeyince
Seni aramayınca
Ölesiye ağladın mı
Sonra çekilip en koyusuna yalnızlıkların
Ona ait ne varsa
Bir bir hatırladın mı

Sen günden güne erimeyi bilir misin
Dev bir ağacın vakarı içinde ölmeyi
Bir teselli aramayı
Issız parklarda, tenha sokaklarda
Ve bütün bir şehir uyurken uzaklarda
Deli divane yollara düşüp
Yaşlanmış bir köpek gibi
Eskimiş bir gömlek gibi
Atılmışlığını hissettiğin oldu mu
Sevmekten
Günler geceler boyunca yürümekten
Elin ayağın yoruldu mu

Sen yalnızlığın acısını bilir misin
Unutulmak bir hançer gibi saplandı mı sırtına
İçinde kıskançlığın zehirli çiçekleri açtı mı
Bütün gururunu çiğneyip
Sevdiğinin geçtiği yollarda
Bastığı toprakları eğilip öptün mü
Sen çaresizlik nedir bilir misin
Sen yokluk nedir gördün mü
Yanan başını
Duvarlara vurup parçalamak geldi mi içinden
Sen her gün bin defa öldün mü

Böyleyim diye ayıplama beni
Bir gün kendimi
Sonsuzluğun koynuna bırakırsam
Yaralı ve yenik bir asker gibi
Darılma
Unutma ki
Her seven isimsiz bir kahramandır
Unutma ki
İnsan; sevebildiği kadar insandır.

                 Ümit Yaşar Oğuzcan

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Ben seni izmircesine sevdim,egecesine, Öylesine masmavi




Ben seni izmircesine sevdim,egecesine,
Öylesine masmavi,
Ben sana ömrümün en güzel Yıllarımı verdim
Efeler gibi.

Kar yağıyor dışarda sobamız sönmüş,
Ellerinle bir çay demle,içim üşümüş,
Ben sana doymadan gün akşam olmuş,
Ört yorganı üstümüze kadınım,dışarda zemheri,
Sokul  da şöyle yanıbaşıma,sarayım seni.

Günler var ki ağzımı bıçak açmıyor,
Ne ben birşey söyliyeyim kadınım,
Ne sen birşey sor.
Hasretin bir nehir olmuş akıyor,
Ört yorganı üstümüze kadınım,dışarda zemheri,
Sokul da şöyle yanıbaşıma,sarayım seni.

                                          Foça'da gün batıyor..                                sadpotter

22 Temmuz 2011 Cuma

Bir gelsen...(Umumi istek üzerine mi diyelim:-) )..Beklenen büyük ihtimal gelmez...Zamanında, gitmezdi zaten;-)

Bir Gelsen

Bir gelsen, ah bir gelsen,
Telefonum bir çalsa,
ekranda 'Canım Aşkım' yazsa
Bilemezsin o anda ne olur;
Durabilir kalbim, arayışın son bulur,
Ah bir gelsen, bir gelsen;
Bana bir kahve içirir misin desen;
Yoluna seriversem  İzmir'in tüm çiçeklerini;
Kapımın ardına, ah bir atıversen kendini;

Tıpkı eskisi gibi;
Atılsan kollarıma hemen;
O güzel mavi gözlerinde erisem, yok olsam
Bana bir yemek yapsan,
Eski bir şarkıyı mırıldanırken,
Gönlünü aşımıza katsan ,
Minicik ellerinle bir tencere dolma doldursan yine,
Taze biberlerinden İzmir'in,

Tüm anıların selamı var gözümün bebeği;
Hiç sönmeksizin yanıyor içimin alevi,
O kadar yoksun ki, gözlerinin okyanusları kadar,
Beni terkettiğinde içimde açılan kör kuyular kadar

Ah bir gelsen,
Dolaşsak tüm koylarını Çeşme'nin
Bir pazar günü Urla'da,
İnsek deniz kenarına
Bana 'bitanem, canım bebeğim' desen,
Önüme tüm güzelliklerini sersen,
Okşasam ipek siyah saçlarını,
 her sabah kollarında uyansam,
Terketse tüm acılar ruhumu,
Ve terketsem kucağında bu alemi;
Ellerinden içsem son suyumu,
Ölsek de hiç ayrılmasak senle;

Ne olurdu çok geç olmasa,
Ve herşey bir hayal, bir hülya olup, donup kalmasa,
Ah bir gelsen, bir gelsen, bir gelsen....

Yavuz Peker

20 Temmuz 2011 Çarşamba

Menekşe gözler hülyalı -Şevval Sam



Beste & Güfte : Yesari Asım ARSOY
Makam: Uşşâk
Usul: Düyek


Menekşe gözler hülyalı
Bakışları çok manalı
Gönül yakıcı o gözler
Meğer ezelden sevdalı

Gel etme eyleme
Aksi söz söyleme
Beni reddeyleme
Canım gülüm hey

Gözümde tüter durursun
Kalbime hançer vurursun
Sevdayı az çok bilirsin
Aşkıma çare bulursun

Gel etme eyleme
Aksi söz söyleme
Beni reddeyleme
Canım gülüm hey

Yatıp dizinde ağlarsam
Gece ve gündüz çağlarsam
Billahi sen de acırsın
Aşkıma matem bağlarsam

Gel etme eyleme
Aksi söz söyleme
Beni reddeyleme
Canım gülüm hey

Mehtaplı gecelerde hep seni andım - Zeki Müren




BESTE Sevim ŞENGÜL
GÜFTE Sevim ŞENGÜL
MAKAM Uşşak

Mehtaplı gecelerde hep seni andım
Belki gelirsin diye boş yere yandım
Yeter sevgilim, yeter çektiğim çile
Belki gelirsin diye boş yere yandım

Asla vazgeçemezsin ondan

Bαzen çok özlersin
"O" uzαktαki insαnı.
Birilerine αnlαtmαyα kαlkαrsın
Kimse αnlαmαz.
Çok insαn çıkαr kαrşınα
Kαlbine girmek için,
Amα sen kαbullenemezsin onlαrı ,
Çevren ne kαdαr kαlαbαlıktα Olsα
Sen "Onu" Özler, yαlnız kαlırsın
Ve sen yαvαş yαvαş kabullenir
Amα αslα Vαzgeçemezsin O'ndαn !!!..

19 Temmuz 2011 Salı

KARA SEVDA!, kaldı mı artık demeyin; vardır, vardır...:-(((...Ve Cem Karaca, İnsanımızın temiz duyguları...Ne güzel ifade edilmiş...


Gezer oldum yar gezer oldum
Kara sevda bu, heder oldum
Düştüm gurbet ellerine
Mecnundan bin beter oldum

Ela gözlü nazlı dilber
Sana yandım ben yazık oldum
Kara sevda bu, melhem ne çare
Lokman neylesin yürekte yara

Hadin turnalar yarime uçun
Alımı çözsün de, kara bağlasın
Geçer oldum, yar geçer oldum
Ben bu candan geçer oldum

Bir ölüm yeğmiş bin ölüme
Ben hergün bin ölür oldum
Kara sevda bu, melhem ne çare
Lokman neylesin yürekte yara

Hadin turnalar, yarime uçun
Alımı çözsün de kara bağlasın
Gezer oldum, yar gezer oldum
Kara sevda bu, heder oldum

Düştüm gurbet ellerine
Mecnundan bin beter oldum
Ela gözlü nazlı dilber
Sana yandım ben yazık oldum

Kara sevda bu merhem ne çare
Lokman neylesin yürekte yara

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Önemli belgelerinizi kaybederseniz; neler yapmanız gerekir. Bilgimiz olsun:-)...

Pazar günü çantam kayboldu; daha açık bir ihtimalle kaşla göz arasında arabamdan çalındı. Kırk yılda bir insan geçer benim arabamı koyduğum yerden, yani enin kapsında. Tenha bir yer ve kör bir sokak, bir yanı olduğu gibi sazlık...Beş dakikalık gaflet ve kapısı açık unutulan bir araba...Netice?. Çantanızı her yerde deli tavuk gibi arıyor bulamıyorsunuz...Bulamazsınız, çünkü o artık yok...Çalındı...
Değişik zamanlarda ve acele yazdığım için, bazı hatalar olabilir yazımda, ama umarım kimsenin başına gelmez diye dilediğimiz bu durumda kalırsanız, bu yazı  faydalı olabilir...
Diyelimki cebinizde beş kuruşunuz da yok...Eliniz kolunuz bağlandı işte. Bankadan alabilecek paranız olsa bile alamazsınız. Çünkü kendinizi ispat edecek nüfuz kağıdınız yok. Bu ihtimali düşünerek, hesabıız olduğu bankadan en az bir memur ile selamlaşıp göz aşınalığınız , arkadaşlığınız olması gerekir...Ve arabanızda her zaman en yakın bankaların bulunduğu mıntıkaya gitme olanaklarınızın olması gerekir. Mesela, arabanızda bu kadar yere gidip gelecek kadar benzin mutlaka bulunmalıdır. Ve yahut, diğer ulaşım olanaklarından yayarlanacak kadar paranız. Bunun için evinizde unutmayacağınız bir yere bir miktar para kayun ve bunu asla kullanmayın. Kullanmaya mecbur olursanız; eksik paranızı en kısa zamanda tamamlayın.
Evet, en kısa zmanda bankaya ulaştınız. para çekerken selamlaştığınız veya arkadaşınız olan memurdan yardım isteyin. Size hesabınızdan para verecektir...( çantanızı çok uzak yerlerde kaybederseniz, sanırım karakol yardım edebilir- bu henüz başıma gelmedi; tecrüben yok; ama muhtemeldir;-), sürpriz olmaz, o zaman neler yapılır, başıma gelirse eğer anlatırım).
Bankadan paranızı aldınız diyelim. Ben 350 lira çektim, il etapta yemek yedim hemen ve yetti, fazlası ile de  harçlık kaldı.
1-Önce fotoğrafçıya gidin, vesikalık resim çektirin, diğer işler için de yedek olarak fotoğraf sayısını bol tutun. Pasaport işleri için biometrik fotoğrafı çektirmeyi de bu arada halledebilirsiniz, fazla ektra bir masrafa girmeden :-)...
2-Eğer yakındaysanız, bağlı bulunduğunuz muhtarlığa gidip, nüfus cüzdanı çıkarabilmek için imza ve mühürlü bir belge doldurun. ^lira civarında bu belge ve iki fotoğraf gerekiyor. Fotoğrafları yeni çantanızda iyi bir yere koyun:-)...Birini yanınızda nüfus idaresine getireceksiniz ve aynı fotoğraf olacak...
   devamı gelecek:-) işim çıktı şimdi...
...Devam edeyim...Nüfus memurluğuna giderken tercihan beğlı bulunduğunuz şubeye gidin...Yanıızda muhtarlık ikamet kağıdı da yeterli gelmiyebiliyor sanırım...Sizden ikametiniz yazılı olan bir fatura ve ya belge falan istiyorlar...Benim imdadıma eve su abonesi olmak için yaptığım müracaat kağıdı yetişti...O kağıt olmasaydı bu gün halen" yaşar yaşamaz" pozisyonunda kimliksiz dolaşan biri olacaktım herhalde:-).
Allahtan her ihtimale karşı yanıma almıştım...Siz de bulundurun giderken nüfus dairesine benzeri bir fatura v.s...Adresiniz bulunsun üzerinde...Ve çantanızın veya evraklarınızın kaybolduğu - çalındığı ile ilgili polis tutanağı mutlaka bulunsun yanınızda isteniyor. Eğer çaldırdıysanız 50 lira ceza kesilmiyor. Fakat kaybetti iseniz; 50 lira kaybetme cezası ve 5 lira da cüzdan bedeli ödüyorsunuz.
yarın sabah erkenden Aliağa ilçesine gideceğim.sonra devam edeceğim.....
....Nereden emekli olduğunuzu ve kadronuzu derecenizi bildiren kart 2010 tarihinden beri verilmiyormuş. Eğer gerek duyarsanız, SKK da bir kağıt alabilirsiniz ve devlet memuru iseniz; bu yeşil pasaport için de gerekli...
Ehliyet için 40 lira gibi bir parayı ( emniyet kasasına)yatırmanız gerekli. Ayrıca son nalinizle çekildiğiniz biometric iki fotoğraf; gerekli. Bir de parmak izi için iki fotoğraf gerekli...parmak izi digital ortamda alındığından; eliniz mürekkeplenmiyor ve fotoğrafınızla birlite, her parmağınız teker teker zapta geçiyor...Bu parmak izi vesikasının aslını size veriyorlar ve eğer pasaport alacaksanız orada da geçerli...Bu iş için ücret gerekmiyor...
Ehliyet için 1- Yeni ve birbiririnin aynı 2 fotoğraf( Ben biometric olarak çektirmiştim; oldu) .2- iki adet nüfus kağıdı fotokopisi (geçen sefer ki kaybettiğimde sağlık raporu istemişlerdi; bu defa istemediler...Ve kan grubunu doğrulatıyorlar...Bence önemli bir konu hali ile. Bunu bilmiyorsanız mutlaka tahlil yaptırıp öyle yazdırmalısınız ehliyetinize...Eğer ehliyet,i aldığınız il İstanbul, ankara gibi büyük bir il ise; bir kaç gün sürüyor bu işlem...Ben İzmir de idim ve kaydın gelip ehliyetimi alabilmem üç gün sürdü...Teknolojinin ilerlemesi ve net ağının bürokratik işlemlerde çok fazla hız kazandığını kabul etmeliyiz...
Ruhsat için meşhur EK1 formu isteniyor. Neredeyse standarta binmiş bu evrak takipçiler tarafından 20 liraya dolduruluyor...Yalnız bunu doldurmadan önce polise arabanızı plakasını bildirerek, arabanıza ait  bir çok özellikleri içeren bir evrak almanız gerek..Ek1 buna göre dolduruluyor . Bir de eğer kayboldu ise sigorta poliçe kopyası çıkaracaksınız sigortacınızdan. Ve de polis'in veya jandarmanın tuttuğu Kayıp - çalıntı tutanağı burada da gerekiyor..Bu arada eğer arabanızla hereket ediyorsanız, trafik polisine yakalanmamanızı öneririm. Çünkü, ruhsatınız olmadan yola çıktığınız için; arabanızı bağlıyabilirler, "görüntü" denen muayeneye, arabanızı sokamazsınız (TÜV) ve işleriniz berbat olabilir...Eğer sizi denetleyen polis; duruma inanırsa ne ala...İnanmazsa; işiniz Allah'a kalmış...1-Sigorta poliçe kopyası, 2-Polis çalıntı - kayıp tutanağı ve 3- EK1 "görüntü" denen (TÜV) kağıdı yeni ruhsatınız için yeterli. Eğer vizeniz doldu ise TÜV muayenesine sokacaksınız aracınızı...Görüntü içğin ücret gerekmiyor...Ama rusat için 117 lira gibi bir ücret ödüyorsunuz...
Bana aynı günde," bir saat sonra gelin" deyip verdiler ruhsatımı. Bürokrasi bazı konularda hız kazanmış görünmektedir...
Şimdi nüfus kağıdım; ehliyetim, ruhsatımve eneklşi kağıdım elimde...Kredi kartlarım henüz yok...Bankadan nüfüs kağıdımla sıraya girip çektiğim para ile idare ediyorum. Bankomatları kullanmaya daha sıra gelmedi....Eğer sorunuz var ise bilgim dahilinde ise yorum kısmına da yazabilirsiniz...Eğer yanılgı ve eksikbilgilerim bvar ise özür dilerim ve tmamlarsanız sevinirim...

30 Haziran 2011 Perşembe

Tekrar Ölüm

                                            Gölet - Menemen                     @sadpotter




















Kaç Gökyüzü,
Kaç Deniz,
yeniden öldü  acaba;
Gün batımı vaktine kadar.
                            bu gün yine
bak;  işte, çöküyor üzerime karanlık...
Seren direği yıkılıyor güverteme,
Yağlı urganlar Sen'in  elinden düşmüyor,
Bütün olarak ölüyorum ben de.
Bu hesapsız tekrar ne zaman biter
Yüreğim çarpar Promethe'nin göğsünde...

Yavuz Peker

                                             isimsiz                                @sadpotter
         

28 Haziran 2011 Salı

Hızlı rejim; garantili sonuç :-) :

Biraz gülümseyelim:-)...Pratik ve başlangıcı eğlenceli bir usuldür. İkinci bölümde epey sıkılacaksınız. Fakat fazla kiloları vermeyi kim istemez?...

1-Birisini beğenin ve sonunda aşık olun (bu ön koşuldur). O da sizi sevsin (bu olmasa da olur, sizi severse zayıflamanız daha kolay olur).2-Ona "seni seviyorum" deyin...Bu sözü duyunca önce sevinecek; sonra şımaracak ve kısa süre sonra sizi terkedecektir. 3- Kilo verme süreci başlamıştır, otomatik olarak, uyumazsınız, yemez içmezsiniz...4-Verdiğiniz kiloları da geri almayacaksınız. Onu çok sevdiyseniz, rejiminiz bitmez ve ömür boyu tığ gibi bir vücuda sahip olursunuz...Kolay gelsin :-))