Sayfalar

31 Aralık 2011 Cumartesi

Tüm dostlarıma mutluluk ve sağlık dolu yeni bir yıl dilerim...


















Bir yılın daha son dakikalarındayız...Yeni yılın herkese mutluluk ve sağlık getirmesini dilerim...


15 Aralık 2011 Perşembe

Bu vatan kimin...

Rahmetli baba-dedem Fuat Peker (Bayramkadıoğlu).Kurtuluş savaşı 1920

"BU VATAN KİMİN?

Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir..."

Diye başlıyor Orhan Şaik GÖKYAY şiirine o yılların heyecanıyla...Dedeciğim. Bu vatan kimindi? ...Kimin  oldu?...Daha da kimin olacak?...Fakirler işsizler, emekliler, inlerken, köşeleri tutanların işleri başından aşkın, her gün yeni bir şer düzeni, tuzu kuruların lehine...

Söylesene neden çıktın dağa, neden atmaya çalıştın, İngilizleri, Fransızları, neden padişah yanlılarının yanından ayrıldın, malını mülkünü bıraktın İstanbul'larda , Mustafa Kemal'in yanına yaklaştın Anadolu'ya, neden Iraklar'da esir düşüp kamptan kaçtın sonradan da tekrar savaştın...Şimdi bu topraklardan attıklarınız; yanında bizim yardadakçılar ve işbirlikçileriyle elini kolunu sallıya sallıya geziyorlar gururla...Kazandığınız zaferi onlar kazanmışçasına...Şirketleriyle, adamlarıyla; gururla poz verdiğin o toprakların üzerinde...Anadolu'da......

Kimbilir kaç arkadaşın yanıbaşında can verdi?...Şimdi torunlarınız ve onların çocukları karın tokluğuna o yabancı şirketlerin uşaklığını yapabilmek için can atar hale getirildiler..Bir çokları uşak oldu onların memleketlerinde, bedenleriyle, beyinleriyle... Yabana gitmek imtiyaz oldu....Daha çok şey var yazacak da bu yeter şimdi...

Bu vatan kimin?...Fakir- fukaranın bekçiliğini yaptığı tuz kurularındır herhalde...İşçiyi köylüyü, emekliyi, çifçiyi, süründürenlerindir belki...Belki de askerden sıyrılmak için, 30.000 lira bulabilenlerindir...Merak etmeyin sizler, biz fakir çocukları  sahip çıkarız yine bıraktıklarınıza...Ruhun şad olsun...


Yavuz Peker, Kıbrıs -Girne


















14 Aralık 2011 Çarşamba

Evliliğin en büyük nimeti :-)

"Mutlaka evlenin, karınız iyi çıkarsa mutlu, kötü çıkarsa filozof olursunuz."
- Sokrates -


Bu söz benim olsa dükkan (yani blog) sizin de...2500  sene önce Sokrates söylemiş...

Ek 1:
Derslerinize çalışırsanız, koşulları harfiyen yerine getirseniz, bekar olsanız da, sizi yine erdirirler "filozof" mertebesine.  Ve. "filozof" sıfatını rahatlıkla alabilirsiniz. Hatta sizi edebi sanatlar ve güzel sanatlar alanlarından sertifikalarla da ödüllendirebilirler. Derslerin ilki olan, "Tecrübi aşk" sınavında başarılı olun yeter... Geri kalan torbalık derslerdir, çalışmasanız da olur...:-)))

Klasik bir "filozof" masası:-)

13 Aralık 2011 Salı

Harcıyorum

Dışardaki,evdeki
Elektiği suyu,
Tabaktaki zeytinleri,peyniri;
Tahtaları,demirleri;
Öfkemi, nefretimi, kinimi
Çok az harcıyorum.

Ellerimi, gözlerimi;
Aydınlık günlerimi;
Duvardaki resmini,
Yürekteki sevgimi;

Ve en çok da kendimi;
Çok fazla harcıyorum.

Yavuz Peker

Akşam yemeği...


11 Aralık 2011 Pazar

Blogumu izleyen dostlarıma teşekkür ediyorum...

Rötuş
Blogumun izleyici ve okuyucu sayısı dün günlük 83 kişiye ulaşmış. Küçük gibi görünrn bu rakam benim için için çok büyük ve değerli...Bu sayının yaklaşık 20 kadarı yurtdışından olan izleyiciler. Blogumu okuyan,  izleyen dostlarıma teşekkür ediyorum...

Edit:
Bu gün (11 aralk 2011 - günlük- ) 155 kişiye ulaşmış durumdayız...

Edit 2:
Dünkü sayfa görünümleri: 176  (14  aralık 2011)Dostlarıma sevgilerimi yolluyorum...


Yavuz  Peker


Aylık  blog izleyici grafiğim..Her zaman yayınlamam ;-)

10 Aralık 2011 Cumartesi

Perdelerin gözleri

Son iki yıldır, gündüz vakti içerde ışık yakarak yaşadığım odadan bir bölüm...Perdelerim, Urla'daki evimden gelmişti...Bir yüzü dışarıda küçük bir beton bahçeye bakardı. Şimdi denize bakıyor...Bir yüzü de, mutluluğuma bakardı; bana anlatacağı o kadar çok şey biriktirmiş ki...

Perdelerin de gözleri, ve aklında tuttukları nice sırlar vardır...Sessizce saklarlar onları, uzun ve uykusuz gecelerde, bazan istediğiniz zaman; gözlerinizi onlara  diktiğinizde fısıldamaya başlarlar, bazan da arsız çığlıklar atarlar; üzerinize çökerlercesine, tokatlarcasına, acımasızca...Dinlemekten kaçamazsınız. Kaçmayacakssınızdır da...
Sadece size anlatırlar gördüklerini; merak etmeyin...

Dışarıdan nihayet sızmaya başlayan gün ışığı, neredeyse hiç bir şey yapmadan yorgun düşülmüş bomboş geçen bir günü daha sona erdirir...Yavaşça söyledikleri ninniler, motiflerin ipeksi kavislerindeki şekillerle bir olup, sevimli ama uğursuz bir günün sabahında, ürkütücü bir rüya alemine yolcu ederler beni...

Bu tekrarın sonsuza kadar gideceğinden de şüphem yok...Sonsuz bir bekleyişin; onulmaz bir umut kısır döngüsündeki ödevleri küçümsenemeyecek kadar büyüktür  bu perdelerin...Değişik bir dekor olmasını da istemezdim doğrusu...Kendime yaptığım büyük bir haksızlıkmış gibi görünen bu karanlık ve koyu gölgeli yaşam, aslında, yaşanılması ve ulaşılması imkansız güzellikteki bir aleminin kapılarını açar bana...Sanki denizaltı dünyasının esrarengiz güzelliği sinmiş gibidir etrafa...

İzmir'e gidip tarihi Kemeraltı'ndan aldığım kırık görünümlü mavi camdan yapılma tavan lambası tamamlar bu esrarlı dekoru...Enginliğin, sonsuz güzelliğin,göklerin ve denizlerin rengidir mavi...Çok eskilerden kalma, kendi yaptığım bir çömlek, içinde en az perdeler kadar hatıra saklayan kurumuş çiçekler ve ah o masam...

Dilleri olsa da konuşsa deriz ya; onları duymuyorsanuz, gerçekten sağırsınız demektir...Ve vazoya yaslanmış, üzerindeki tahtalarda, bezlerde, tonlarca anı saklı yarım bir gemi, uzak ülkelerin denizlerinden, yarım kalan kaderleri, kırık yaşamları taşır durur yanı başıma; ve bu yükler de benim olur, bütünler beni...
Ayrıntı



















Yavuz Peker

BAK İŞTE

Her dışarıya çıktığımda,
Evimi özlüyorum,
Sen olmadan
Sen dolu evimi...

8 Aralık 2011 Perşembe

Rain and tears are the same




Rain and Tears
Yağmur ve gözyaşları

rain and tears are the same

Yağmur ve gözyaşları aynıdır


but in the sun you've got
to play the game
Fakat güneşte oyun oynamalısın

when you cry in winter time
Kışın ağladığında

you can pretend
rol yapabilirsin

it's nothing but the rain
(oysa) bu yağmurdan başka bir şey değil(dir)

How many times I've seen
tears running from your blue eyes
Her ne zaman gördüysem; mavi gözlerinden yaşlar gelir(di)

Rain and tears are the same
Yağmur ve gözyaşı, ikisi de aynıdır

but in the sun you've got
to play the game
Fakat güneşli günde oynamalısın

Give me an answer Love
Bana bir cevap ver:  Aşk

I need an answer Love
Cevabına ihtiyacım var: Aşk

Rain and tears in the sun
Güneşli günde yağmur ve gözyaşları

but in your heart
you feel the rainbow waves
fakat gökkuşağı dalgalarını kalbinde hissedersin

Rain or tears both are shown
Yağmur ve gözyaşları , (bana) her ikisi de gösterilir

for in my heart there'll never be a sun
Kalbimde asla bir güneş olmayacağı için

rain and tears are the same
yağmur ve gözyaşları aynıdır

but in the sun you've got
to play the game
Fakat sen güneşli günde oyun oynarsın


       Demis Roussos and Aphrodite's Child



"........Ama...Evet, hepsi; ama hepsi sadece bir hayaldi. Belki öyle bir kadın yaşıyor olabilirdi dünyanın bir yerlerinde...Fakat O zaten buraya hiç gelmemişti ki!.

Gök gürlüyordu, ilk damlacıklar yavaş yavaş ıslatıyordu ortalığı. Gözlerinde donup damlayamayan gözyaşını gökyüzüne havale etti, gökyüzü bunu kabul etti, devraldı. Oturduğu yerden doğru perdeyi araladı, yağmur iyice bastırmıştı. Yağmurun sesine müziğin içli notaları karışıyor, damlalar yere öylece düşüyordu. ”Rain and tears are the same”. Yağmur ve gözyaşları aynıdır..."




Yazımın tümü aşağıdaki linkte:

http://yavuzpeker.blogspot.com/2009_01_01_archive.html

2 Aralık 2011 Cuma

Unutamadım - Barış Akarsu yorumuyla bir Barış Manço parçası



Güzelim Barış, ne güzel okumuşsun da, boşuna hislenip boşuna söylemişsin bu şarkıyı...Diğer söylediğin duygu yüklü şarkılar gibi...Sevenlerin her zaman kaybedeceğini; kaybedenin aşık olan olduğunu, gidenlerin dönmeyeceğini bilmiyor  muydun da; söylemeye kalktın bu ayrılık ve sevda şarkılarını... Yaşasaydın ve görseydin, ne denli acımasız bir dünyada yaşadığımızı!. Belki de tam zamanında terkettin bizleri ; yapılan, haksızlık ve vurdumduymazlıkları görüp yaşarmadı sürmeli gözlerin. Şu iki günlük dünyanın ilk gününde gittin. Yerinde rahat uyu, sana ve bıraktığın hayırlı işlere sahip çıkan vicdan sahipleri var, yapacağın bir çok şey, alacağın mesafeler vardı daha. Ama, o bir güne;  çok şey sıkıştırdın."ayrılık zamansız geli(yo)r işte, bu ayrılık rüzgarı, öylesine savuruyor ki insanları, bir daha hiç görmemecisine, karşılaşmamacasına, kavuşmamacasına...

Bazılarımız seni göremedi. O kadar ani oldu ki gidişin. Sen televizyona çıktığında anneciğim bile, "Koşun bakın, benim oğlum çıktı" derdi...Tarifini tam yapamadığımız bir nedenle, bir şekilde sevdi seni halkımız..Aramızdan ayrlman acı verse de, sağlığında seni görenlerden, konuşanlardan olmasak da; anma hakkımız, şarkılarını dinleme, yorumlama, hakkımız vardır değil mi?. Senle ilgili düşüncelerimizi paylaşma yasağını herhalde getirmezdin bizlere...

"BENİ GÖRMEK DEMEK, MUTLAKA YÜZÜMÜ GÖRMEK DEMEK DEĞİLDİR; BENİM FİKİRLERİMİ, BENİM DUYGULARIMI ANLIYORSANIZ VE HİSSEDİYORSANIZ, BU YETERLİDİR.” diyor bir büyük adam. Duymuşsundur, herkes bilir...Öyle düşünüyorum ki, doğru da söylemiş. Bu sözler: "beni putlaştırmayın, tanrılaştırmayın" anlamını da taşır bir yerde...Öyle değil mi?, Ne kadar çok sitede, ne kadar çok paylaşılırsan; adın, tavrın ve yaşarken yaptıkların, ardında bıraktıkların o kadar anılacak, tanınacak, izlenecek...

Senin adına ciddi adımlar atan, geniş kapsamlı, güzel bir siten var internette...

Bizim yaptığımız  ise, okuduğun güzel ve duygulu şarkıyı paylaşmak...

Gördüğüm lüzum üzerine, bu yazıya, bir iki satır eklemek, bazı kelimeleri çıkarmak, düzeltmek  zorunda kaldım. Belki fark eden olur.

Barış Manço'nun, bir çok kişiye seslenebilen, eski ama eskimeyen, güzel duygularla dolu bir parçasını yeni bir yorumdan dinlemek, bir kaç satırla da olsa seni anmak istedim... Hangi şarkı vardır ki duygulanmadan söylensin. Ancak ruhsuz bir nota bütünüdür o...Dinlerken de aynı değil mi olay?... Çoğu zaman, besteci unutulur, söz yazarı unutulur...Bir çok şarkının asıl yaratıcılarını bilmeyiz bile, icracılar, yorumcular akla gelir genelde. O yüzden yazının konu başlığında  Barış Manço'yu andım doğal olarak, "unutmadım". Sen de sevdin ki; onu ve şarkısını böylesine güzel ve dokunaklı okudun... Şimdi belki yukarılardan bir yerlerden bakıyor ve "Abiciğim,  sorun nerede?, değer miydi acaba konuya dokunduğuna?, takma, yaşam bu, ölüm de var kalım da. Eden bulur, su akar, o da yatağını bulur" diyeceksin.

Ağzına sağlık ne güzel yorumlamışsın şarkıyı. Sevdiklerini unutamayanlar, bu şarkıyı içlenerek dinleyeceklerdir... Keşke seni de Deniz'ler gibi görmüş, yakından tanımış olsaydım.

...Bir çok şey gibi;

...Olmadı...