Sayfalar

24 Nisan 2012 Salı

Hangi Ayrılık





Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?

Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?

Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren.
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
Hangi cama kafa atsam?
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?

Ben de bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan
zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
Hiç sanmam! ...
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
Olur mu be! . olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi?
Buruşturup bir kenara atılır mı?
VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı?

Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
Hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?

Dağ gibi adamı eze eze! .....
Hangi anası tipli parlak çömeze,
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
Ve! .. Hangi su bağışlatır?
Hangi musalla temizler seni?

22 Nisan 2012 Pazar

Sanma ki

Ben seni canımsın diye sakladım yüreğimde.
En derin en güzel yerinde,
En içli şarkıların,
En sızlatan seslerinde,
En güzel şiirlerin en kahredici dizelerinde,

Attığım her adımda gölgenle yürüyorken,
Ben yokluğunda, varlığının  hayaliyle yaşıyorken,
Sen damarlarımda kanım olmuş akıyorken,

Sanma ki yokluğunla hasta kalbimi ezer geçersin
Sanma ki zaman ilaçtır, sanma ki bitersin,

Üzerimizde gök kubbe çökmedikçe,
Yerler yarılıp dağlar devrilmedikçe,
İsrafil borusunu üfleyip
kıyamet kopmadıkça;
Ve ölüm kapımı son kez çalmadıkça,

Sanma ki kahreden sözlerinden;
'Bitti, anlamıyor musun' deyişinden,
Her an beni yaktığın cehennem ateşinden
Ne yılllarca süren sessizliğinden yılarım.

Ne senden geri döner,
Ne de vaz geçerim.
Küçük çömlek-Yenifoça

20 Nisan 2012 Cuma

ÇEKİL GİT MEYHANECİ




çekil git meyhaneci beni halime bırak
tükenip gideceğim bu gece bardak bardak
zaten ölmekten farksız böylesine(senden ayrı /böyle sensiz) yaşamak
hadi git meyhaneci başka masalara bak

    sarhoşum ayyaşım hor görme arkadaşım
    ölsem de dik durmaz, sarhoştur mezar taşım

    bana ayyaş diyorlar derdimi bilmiyorlar
    ben içer ben ağlarım kime ne zararım var

nasıl olsa bırakmaz beni bu aşk yarası
kader alnıma yazdı bir gönül maskarası
adım ayyaşa çıktı gönlüm buna layıktı
beni ne içki ne kumar şimdi ayrılık yıktı

 
    sarhoşum ayyaşım hor görme arkadaşım
    ölsem de dik durmaz, sarhoştur mezar taşım


Samatya meyhanesi adıyla da tanınan eski bir İstanbul meyhane şarkısıdır. Zaman içinde bir çok şarkıcı seslendirmiştir.Tanju Okan aranje bir yorumla karşımıza çıkmıştır....Sözlerin bazı yerlerinde tüm anlamı bozmayacak değişik kelimeler kullanılabilmektedir. Sevgiliye kavuşma ümidinin yok olduğu yerde, bir çok ayrılık şarkısından daha fazla ve daha alaturkavari bir etki yapmaktadır...Şarkı; neşeli anlarda bile, bir kadeh rakıdan sonra, insanı alıp olmadık hüzün dalgalarının girdabına atabilecek güce sahiptir.


"...........Gök gürlüyordu, ilk damlacıklar yavaş yavaş ıslatıyordu ortalığı. Gözlerinde donup damlayamayan gözyaşını gökyüzüne havale etti, gökyüzü bunu kabul etti, devraldı. Oturduğu yerden doğru perdeyi araladı, yağmur iyice bastırmıştı. Yağmurun sesine müziğin içli notaları karışıyor, damlalar yere öylece düşüyordu. ”Rain and tears are the same”. Yağmur ve gözyaşları aynıdır..."

YOK OLUŞUM