Annem ve ben - İstanbul / Eyüp Sultan |
Sebeb-i vücudum sevgili babacığım 12 mart 2013 tarihinde ebediyete intikal etti. Geçen sene de 28 Mart tarihinde annemi kaybetmiştim. Son yıllarda bir dizi üzüntülü olayın ardından, ne acı ki, bu iki büyük kaybı da bir sene arayla yaşadım.
Anladım ki yaşamı fazla ciddiye alıp, ona sıkıca bağlanmak, ayrılık saati gelince tüm anlamını yitiriyor.
"Yaşam devam ediyor" sözü anlamsızlaşıyor, kayıplardan kendimize çıkardığımız paya bağlı olarak ne şekillere bürünüyor. Neticesinde kayıplarım büyük de olsa, yalan söylememeyi, büyüklere saygıyı, küçüklere sevgiyi, cehaletle savaşın memleket ve insanlık ile olan derin ilgisini, toplumsal, dini ve siyasal inanç ve yönelimlerin farklılık gösterebileceğini ve bunun insanların yetiştiği yere, konumlarına göre, kişiliklerine ve tercihlerine göre değişebileceğini, ama bunun zorla değiştirmenin imkansız değil ama çok zor olduğunu, bu yüzden insanların kaba kuvvete, işkenceye tabi tutulmasının, öldürülmelerinin yanlış olduğunu, bir dosya kağıdı üzerinde bile herkesin hakkı olduğunu, israf edilmemesi gerektiğini, saygıyı ve sevgiyi ben önce onlardan öğrendim. Devlete hizmet, gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet dönemlerinde ailemizin neredeyse geleneği olmuştur. Dedem, amcam,babam, annem,kardeşim,çocuklarım ve aile bireylerimizin büyük çoğınluğu asker ve devlet görevlisi idi.
İzmir'de yaşadığımdan, İstanbul'da bulunan baba evine sık gidemiyordum. Son gidişimde, akşam uyku zamanı geldiğinde annemle babamın öpüşerek vedalaştığını gördüm. "Anne, baba, ne vedası, ne helalleşmesi bu, nereye böyle?" dediğimde; "sabaha sağ çıkacağımız belli değil oğlum, biz her gece böyle vedalaşır uyuruz" dediklerinde, evlilik yaşamlarının neden 62 yıl güzelliklerle dolu olarak sürdüğünü, ne derecede birbirlerine bağlı olduklarını, içime dolan o buruklukla çok daha iyi anlıyordum.Ve ilk veda, geçen sene annemin bizleri terketmesiyle gerçekleşti. İstanbul Edirnekapı'da defnedildiğinde babamın bizlerden çok daha metin olduğunu gördüm. Bu belki de "fazla beklemeyeceksin, yakında yanına geleceğim nasıl olsa" demekti. Ayrılığa bir sene dayanamadı ve o da ebediyyen beraber olmak üzere annemin yanına koştu. Ölüm bile onları ayıramadı ve annem ile aynı mezara defnedildi.
Öleceği gün her zamanki gibi gazetelerini okumuş, bilmecelerini çözmüş, kendisini ziyarete gelen halamla konuşup, şakalaşmış sadece biraz halsiz olduğunu söylemiş. Öğle vakti ise birden fenalaşarak emanetini teslim etmiş. Şerefli ve onurlu 93 yıllık bir yaşam böylece sona ermiş. Allah hepimize böyle bir veda nasip etsin.
Kaybın erken veya geç oluşu önemli tabi, ama kayıp, kayıp olmaktan başka bir şey değil. Ardında bir dolu güzellikler ve doğruluklar bırakarak ebedi olarak, o sonsuz yola çıktı. Onların bıraktıklarına ne kadar sahip çıkabiliyoruz, biz evlatları olarak, bilmiyorum ama, yaşımız ne kadar ileri de olsa, uzaklarda bir yerlerde öksüz ve yetim kalmak çok zor ve çok acı. Artık düşüncemi danışabileceğim, derdimi anlatabileceğim, seslerini duyduğumda rahatlayabildiğim annem ve babam yok...
Yavuz
Babam ve ben - İstanbul |