Biri çalsa kapımı sabah ansızın,
Tomurcuklar kurumuş çiçekler açar
Bir kadın baksa gözlerime,
Sadece bir şarkı çalar eskilerden
Mavi gecelerden arda kalmış
siyaha bürünmüş imzalı bir albümden,
O kadar...
Engindeki bir vapurun düdüğü delse geceyi
Foça'dan kanatsız bir martı havalanır Urla'ya, İzmir'e
Cana yeten bir asalak
Dayanılmaz bir ısrarcı
Hastalara zehir
Yorgun bedende sancı,
Hele ki aşkın kara yüzüyüm ben
Kırılmaz bir çemberin içinde kaldım
Dışarı çıkamıyorum,
İmdat diyemiyorum.
Gurursuzluğumum ak lekesi
Olmayan'ın aşkı kadar ağır,
Durdurulmuş yüreğimde.
Yazılıp silinmiş bir roman,
Duyulmayan bir şarkı,
okunmayan bir şiir,
susturulmuş bir çığlığım
Öksüz bir kedi yavrusuyum ben.
sokağa terkedilmiş
Hasta ve yaşlı bir köpek.
Siyah beyaz bir fotoğrafım bit pazarında
Anasının vura vura
kapı dışarı ettiği bir çocuk
Haritasız, kaptansız yarım bir gemiyim,
Kuru denizlerde tek başına seyrederim.
Sırtından süngülenmiş asker,
Zulada boş bir şişe...
Fenersizim karanlık dehlizlerde;
Artık parlamayan ışıltımı
Yok olanı
Seviyorum ölesiye. @sadpotter
Dün yine yapayalnız dolaştım yollarda
Yağmurlarda ıslanan bomboş sokaklarda
Gözlerimde yaş kalbimde sızı unutmadım seni
Unutamadım unutamadım ne olur anla beni
Unutmak kolay demiştin alışırsın demiştin
Öyleyse sen unut beni yeter ki benden isteme
Gözlerimde yaş kalbimde sızı unutmadım seni
Unutamadım unutamadım ne olur anla beni
Yıllar ikimizden de çok şeyler götürmüş
Sen yeni yuva kurarken beni paramparça bölmüş
Gözlerimde yaş kalbimde sızı unutmadım seni
Unutamadım unutamadım ne olur anla beni
at
Unutmak kolay demiştin alışırsın demiştin
Öyleyse sen unut beni yeter ki benden isteme
Gözlerimde yaş kalbimde sızı unutmadım seni
Unutamadım unutamadım ne olur anla beni
-Sen benim dünyamı alsan da benden- ben yüreğimi geri alamadım, Sen'de kaldı, bağışla"...........
Bu akşam çok efkarlıyım
Kalbim neden kan ağlıyor
Bunu bir bilsen sevgilim
Güneş solgun gündüz gece
içimde sen bir bilmece
Izdırabı heceliyor
Sensiz yalnız sensiz içim
Gözyaşlarım yağmur gibi
Yanağımı ıslatıyor
Kollarım bekliyor seni
Öpsem öpsem ellerini
Yine de sana hasretim
Dudaklarımda bir ateş avuçlarımda alevsin
Sensiz yalnız sensiz içim ilahımsın sevgilim
Sen benim herşeyimsin
Hayatım anlamsız şimdi
Sendin bana neşe veren "Seviyorum, sevdim" diyen
Sen benim sıcak güneşim güzel tatlı tek eşimdin
Kara sevdam sevgilimdin
Unutamam asla seni
Hergün anıyorum yasla seni
N'olursun dön dön bana
Kollarım bekliyor seni
Öpsem öpsem ellerini
Yine de sana hasretim
Gözlerin boşluğa dalıp gider
Sahipsiz bakışların benim olsun isterim
Sırların acıdan ağlar örer
Kendi kayboluşların sende dursun isterim
Ağladım senin için ilk defa
Elimde parçalanmış bir hayat var aslında
Hapsoldum söylediğim yalanlara
Çıkışlar hep kapanmış ruhum dar sokaklarda
Sırların acıdan ağlar ören
Kendi kayboluşların sende dursun isterim
Ağladım senin için ilk defa
Elimde parçalanmış bir hayat var aslında
Hapsoldum söylediğim yalanlara
Çıkışlar hep kapanmış ruhum dar sokaklarda
Urla -Yıldızperk Sokak Y.P
"................... Dünyayı bana verdiğinde, Hani geri dönmeyip, yanımda kaldığında, ben yüreğimi sana verdim... -Sen benim dünyamı alsan da benden- ben yüreğimi geri alamadım, Sen'de kaldı, bağışla"...........
Kurban bayramları hiç “nerdeee o eski
bayramlarrr” havasında hiç geçmedi benim için. Bence bu konuda bir çok
çocuk için “kral çıplak” hikayesinin gerçekliği söz konusudur. Hiçbir
çocuğun, can veren bir hayvanı görüp, ardından bayram sevincini yaşaması
ve bu dört günü huzur içinde geçirmesi düşünülemez. Eve
alınan kurbanın son birkaç gününü geçireceği merdiven altı benim için
hüzünlü bir ziyaret yeri olurdu. Kurbana nasıl hizmet edeceğimi
bilemezdim. Okul, oyun falan vız gelir bütün aklım onda olurdu. Ve
kesileceği gün bile, her zamanki gibi ardımdan kuyruk sallayarak
bilmeden onu bekleyen korkunç bir ölüme doğru gitmesi, inandığım tüm değerleri bir
anda yıkardı. Her sene tekrar yaşanan bu dram dolu günleri “bayram geliyor”
sevinciyle bayrama telaş içinde hazırlananları görünce, onların
hangi fikrin ardında koşup, bu kadar neşeli olabildiğini merak eder, bir cevap
bulamazdım. Bunlara annem babam, bütün büyüklerim de dahildi.Hayvan, her
zaman kendisine sevgi gösterene bunu fazlasıyla iade ediyordu.Ya biz
ona neler yapıyorduk?. Kimdi bunların sorumlusu?. Neden bu güzel hayvan
göz göre göre, anlamadığım şarkılar eşliğinde bağlanıp, yere yatırılarak
kanlar içinde başı gövdesinden ayrılarak öldürülüyordu?. Her çırpınması
belki de kaçıp kurtulma umudu taşıyordu. Ama kanı şah damarından oluk
gibi fışkırınca takatsiz kalan yüreği duruyor;çırpına çırpına can
veriyordu.Acaba onun yerine kendimizi mi koyuyorduk?. Kimbilir.
İşte o
anda yeni alınan ayakkabıların, elbiselerin, verilen harçlıkların,
hatta ağlaya ağlaya aldırılmış yeni bisikletin hiçbir anlamı
kalmıyordu!.Hele bir de annemin ya da babamın can veren kurbanın kanından
parmağına bulaştırıp alnıma sürmek istemesi beni deli ederdi. Ama bir bakıma
da törenin sonunu gösterirdi bu!. Alnımda duran bu küçük sıcak ve
kırmızı leke, bir zamanlar kuyruk sallayıp ardımdan koşan, ama artık can
vermiş ve artık şükür ki; hiçbir acı duymayan bu hayvandan kalan küçük
bir hatıraydı belki de benim için. Şimdi zavallıyı ayaklarından asma ve
derisini şişirme vakti gelmişti!. Her şey ne kadar da kesin bir
bilinmişlikle yapılırdı!. Tepsilere konan etler komşu evlere özenle
dağıtılırdı…Hayvanın hiçbir parçası israf edilmemeye çalışılırdı. Yoksa
biz çocuklara verilen güzelim bayram hediyeleri bütün bunlara
katlanalım diye miydi?. Ya da zavallı kurbana karşı duyduğumuz acının
hafifletilmesi için miydi?...Bilinmezdi.
" Yalnız kalanlara,
fakirlere,öksüzlere, yetimlere, yaşlılara, hasta başında yorgun düşenlere, terkedilenlere, sevdiğinden
ayrı düşenlere Allah sabır versin...Elimizden geleni yapmaya
uğraşalım...Tatil günleri değildir bayramlar...Otel köşelerine, sahil boylarına kaçmayalım. Tüm
sevenler, sevdiklerine kavuşsun...Büyükler, küçükler mutlu
olsun...İnsanların mesaja, sms ye değil, -imkanları varsa- birbirlerini
görmeye ihtiyacı var, bir sms yi bile çok görenlere ne demeli?...Onlar elbette
insanlıktan nasiplerini yeterince almamışlardır..Dileriz böyle bir
bayramda yürekleri yumuşar, iflah olurlar..." Yavuz Peker
Hangi sevgili var ki, senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki, benim kadar çaresiz?
Hangi ayrılık var ki, böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taş yürek var ki, benim kadar ağlasın?
Hangi gün karar verdin, küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana, böyle inceden inceye?
Hangi otobüs söyle, hangi uçak, hangi tren?
Seni benden götüren, beni bir kuş gibi öttüren.
Hangi kırılası eller dolanır, kırılası beline?
Hangi rüzgar şarkı söyler, o ay tanrıçası teninde?
Hangi çirkin gerçek uğruna, tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin, en mahrem sırlarımızı?
Hangi cama kafa atsam?
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip, hangi masaları dağıtsam?
Ben de bu sersem başımı, karakolun duvarına vursam.
Kendimi caddeye atıp, arabaların altına savursam.
Hangi tercih beni en hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de, ömür boyu süründürür?
Kayıp ilanı mı versem, şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri seni bulup getirene?
Hangi ayrılık var ki, böyle diş ağrısı gibi durmadan
zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki, böyle musluk gibi içime damlasın?
Hiç sanmam! ...
Hasta kalbim bunu bir süre daha kaldıramaz! .
Feriştah olsa, böyle eli kolu bağlı bekleyip duramaz.
Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mazeret ikna eder, ateşimi söndürmeye?
Olur mu be! . olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi?
Buruşturup bir kenara atılır mı?
VEFA bu kadar basit mi? Alınır mı? Satılır mı?
Hangi hırsız çaldı, seni yırtık cebimden?
Hangi pense kopardı bizi birbirimizden?
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü yerden bütün izini?
Hangi yaldızlı otel çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara seni kolayca kandırdı?
Hangi şarlatan imaj böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaadler o saf kalbini cezbetti?
Dağ gibi adamı eze eze! .....
Hangi anası tipli parlak çömeze,
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?
Hangi yamyamlara yedirdin o masum rüyamızı?
Hangi mahluklar çiğnedi el değmemiş sevdamızı?
Hangi bıçak keser şimdi benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır insanlara olan inancımı?
Hangi bekçi, hangi polis artık zapteder beni?
Ve! .. Hangi su bağışlatır?
Hangi musalla temizler seni?
Bu gece son gecemiz acı günler yakında
Bir ömür böyle geçti olamadık farkında At kadehi elinden bin parçaya bölünsün Dökülsün meyler yere hâtıralar gömülsün
Dolu dolu içerdik kadehlerde aşkı biz Güneş bize doğardı ne mutluyduk ikimiz
At kadehi elinden bin parçaya bölünsün
Dökülsün meyler yere hâtıralar gömülsün
Bir önceki vapur ve ben. İzmir / Üçkuyular.- Ekim 2008 @sadpotter