Sayfalar

15 Mart 2013 Cuma

ELVEDA BABA



Annem ve ben - İstanbul / Eyüp Sultan


Sebeb-i vücudum sevgili  babacığım 12 mart 2013 tarihinde ebediyete intikal etti. Geçen sene de 28 Mart tarihinde annemi kaybetmiştim. Son yıllarda bir dizi üzüntülü olayın ardından, ne acı ki, bu iki büyük kaybı da bir sene arayla yaşadım.

Anladım ki yaşamı fazla ciddiye alıp, ona sıkıca bağlanmak, ayrılık saati gelince tüm anlamını yitiriyor.
"Yaşam devam ediyor" sözü  anlamsızlaşıyor, kayıplardan kendimize çıkardığımız paya bağlı olarak ne şekillere bürünüyor. Neticesinde kayıplarım büyük de olsa, yalan söylememeyi, büyüklere saygıyı, küçüklere sevgiyi, cehaletle savaşın memleket ve insanlık ile olan derin ilgisini, toplumsal, dini ve siyasal inanç ve yönelimlerin farklılık gösterebileceğini ve bunun insanların yetiştiği yere, konumlarına göre, kişiliklerine ve tercihlerine göre değişebileceğini, ama bunun zorla değiştirmenin imkansız değil ama çok zor olduğunu, bu yüzden insanların kaba kuvvete, işkenceye tabi tutulmasının, öldürülmelerinin yanlış olduğunu, bir dosya kağıdı üzerinde bile herkesin  hakkı olduğunu, israf edilmemesi  gerektiğini, saygıyı ve sevgiyi ben önce onlardan öğrendim. Devlete hizmet, gerek  Osmanlı gerekse Cumhuriyet dönemlerinde ailemizin neredeyse geleneği olmuştur. Dedem, amcam,babam, annem,kardeşim,çocuklarım ve aile bireylerimizin büyük çoğınluğu asker ve devlet görevlisi idi.

Babamın babaannesi - İstanbul. (resimdeki bebek, babamın amcasının kızı ve İstanbul'da yaşamını sürdürmekte olan Türkan ablam. 1876-1945 tarihleri Nazmiye Hanımın doğum ve ölüm yıllarıdır - Fotoğrafın hangi senede çekildiğini bilmiyorum ama, babamın amcası 1979 da fotoğrafın altına babama not yazmış)
Dedem ve amcam birinci dünya ve kurtuluş savaşlarında, bir çoğumuzun dedeleri, gibi  fiilen savaşmışlardı. Babam 1920 doğumlu, Osmanlı devleti'nin son yaşayan vatandaşlarından  biri idi. Ama O yaşamını, Atatürk'ün o günün zorlu koşulları altında, bu toprakların evlatları ile birlikte kurmayı başardığı Cumhuriyet'in  şiddetli bir savunucu idi. Tam bir müslüman olarak yaşadı ve öyle de öldü, biz çocukları da dahil, kimsenin inançlarına en ufak bir müdahelede bulunmadı. Bulunanları da kınadı. Cumhuriyetin nasıl zorlu koşullar altında kurulduğunun sadece bilincinde değil, bunu yaşayarak da gören bir insandı.

İzmir'de yaşadığımdan, İstanbul'da bulunan baba evine sık gidemiyordum. Son gidişimde, akşam uyku zamanı geldiğinde annemle babamın öpüşerek vedalaştığını gördüm. "Anne,  baba, ne vedası, ne helalleşmesi bu, nereye böyle?" dediğimde; "sabaha sağ çıkacağımız belli değil oğlum, biz her gece böyle vedalaşır uyuruz" dediklerinde,  evlilik yaşamlarının neden 62 yıl güzelliklerle dolu olarak sürdüğünü, ne derecede birbirlerine bağlı olduklarını, içime dolan o buruklukla çok daha iyi anlıyordum.Ve ilk veda, geçen sene annemin bizleri terketmesiyle gerçekleşti. İstanbul Edirnekapı'da defnedildiğinde babamın bizlerden  çok daha metin olduğunu gördüm. Bu belki de "fazla beklemeyeceksin, yakında yanına geleceğim nasıl olsa" demekti. Ayrılığa bir sene dayanamadı ve o da ebediyyen beraber olmak üzere annemin yanına koştu. Ölüm bile onları ayıramadı ve annem ile aynı mezara defnedildi.

Öleceği gün her zamanki gibi gazetelerini okumuş, bilmecelerini çözmüş, kendisini ziyarete gelen halamla konuşup, şakalaşmış sadece biraz halsiz olduğunu söylemiş. Öğle vakti ise birden fenalaşarak emanetini teslim etmiş. Şerefli ve onurlu 93 yıllık bir yaşam  böylece sona ermiş. Allah hepimize böyle bir veda nasip etsin.

Kaybın erken veya geç oluşu önemli tabi, ama kayıp, kayıp olmaktan başka bir şey değil. Ardında bir dolu güzellikler ve doğruluklar bırakarak ebedi olarak, o sonsuz yola çıktı. Onların bıraktıklarına ne kadar sahip çıkabiliyoruz, biz evlatları olarak, bilmiyorum ama, yaşımız ne kadar ileri de olsa, uzaklarda bir yerlerde öksüz ve yetim kalmak çok zor ve çok acı. Artık düşüncemi  danışabileceğim, derdimi anlatabileceğim, seslerini duyduğumda rahatlayabildiğim  annem ve babam yok...

Yavuz

 
Babam ve ben - İstanbul

5 yorum:

Unknown dedi ki...

Boğazım düğümlenerek okudum.
Böyle zamanlarda insanlar hemen kendilerininkilerden bahseder.Rahatsız olurdum böyle durumlardan ama ister istemez ben de ayak uyduracağım bu duruma.
Gençlik yıllarımda " Annem veya babam ölürse ben ne yaparım, asla dayanamam böyle bir şeye" diye hep korku yaşamışımdır. Ancak 1981-82 yılları arasında 14 ay gibi bir süre içerisinde babamı, ağabeyimi ve annemi arka arkaya kaybettim. Dayandım.Yaşamım devam ediyor. Ancak bu gibi hadiseleri ve duygu yüklü yazıları görünce de ister istemez onlar daha çok aklıma geliyor tabii ki. Yaradan insana dayanma özelliğini de vermiş.
Acını tüm kalbimle hissediyorum ve onlarla geçirdiğin güzel anılarınla başbaşa kalmanı ve mutluluk yaşamanı diliyorum, sevgili kardeşim.

Yavuz Peker dedi ki...

Erhan Bey,
Hassasiyetinize, güzel dileklerinize teşekkür ederim değerli kardeşim.

Unknown dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
Unknown dedi ki...

Yavuz Hocam yeniden 'Başınız sağolsun' mesajımı bırakmak istedim. Bu cümle, aslında çok geçiştirme gibi görünse de,anlam yükünü hafife almamak gerektiğine inanıyorum bir süredir. Elbette sizinle paylaşacak konular birikti.hele bu anın tarifi sizin için çok derin; tıpkı yukarıda özetlemeye çalıştıklarınız gibi..Ben de o yazıyla derin duygulara gömüldüm birden. sizinle yazışmak için fırsat bulamadım ama siz geçmişte de konuştuklarımıza dair yazdığınızda son derece mutlu olacağım. Allah kuvvetinizi arttırsın..çok selamlar. Özlem Güngör

Yavuz Peker dedi ki...

Dostlar sağolsun Özlem.Ölüm yaşamımızın kaçınılmaz gerçeği...Vakti geldiğinde sizlerle olan anılardan da bir şeyler karalamaya çalışırım. Güzel dileklerin, övgülerin için çok teşekkür ederim. O senin görebilen güzel yüreğin sayesinde...