KURBAN VE BEN
Kurban bayramları hiç “nerdeee o eski
bayramlarrr” havasında hiç geçmedi benim için. Bence bu konuda bir çok
çocuk için “kral çıplak” hikayesinin gerçekliği söz konusudur. Hiçbir
çocuğun, can veren bir hayvanı görüp, ardından bayram sevincini yaşaması
ve bu dört günü huzur içinde geçirmesi düşünülemez. Eve
alınan kurbanın son birkaç gününü geçireceği merdiven altı benim için
hüzünlü bir ziyaret yeri olurdu. Kurbana nasıl hizmet edeceğimi
bilemezdim. Okul, oyun falan vız gelir bütün aklım onda olurdu. Ve
kesileceği gün bile, her zamanki gibi ardımdan kuyruk sallayarak
bilmeden onu bekleyen korkunç bir ölüme doğru gitmesi, inandığım tüm değerleri bir
anda yıkardı. Her sene tekrar yaşanan bu dram dolu günleri “bayram geliyor”
sevinciyle bayrama telaş içinde hazırlananları görünce, onların
hangi fikrin ardında koşup, bu kadar neşeli olabildiğini merak eder, bir cevap
bulamazdım. Bunlara annem babam, bütün büyüklerim de dahildi.Hayvan, her
zaman kendisine sevgi gösterene bunu fazlasıyla iade ediyordu.Ya biz
ona neler yapıyorduk?. Kimdi bunların sorumlusu?. Neden bu güzel hayvan
göz göre göre, anlamadığım şarkılar eşliğinde bağlanıp, yere yatırılarak
kanlar içinde başı gövdesinden ayrılarak öldürülüyordu?. Her çırpınması
belki de kaçıp kurtulma umudu taşıyordu. Ama kanı şah damarından oluk
gibi fışkırınca takatsiz kalan yüreği duruyor;çırpına çırpına can
veriyordu.Acaba onun yerine kendimizi mi koyuyorduk?. Kimbilir.
İşte o
anda yeni alınan ayakkabıların, elbiselerin, verilen harçlıkların,
hatta ağlaya ağlaya aldırılmış yeni bisikletin hiçbir anlamı
kalmıyordu!.Hele bir de annemin ya da babamın can veren kurbanın kanından
parmağına bulaştırıp alnıma sürmek istemesi beni deli ederdi. Ama bir bakıma
da törenin sonunu gösterirdi bu!. Alnımda duran bu küçük sıcak ve
kırmızı leke, bir zamanlar kuyruk sallayıp ardımdan koşan, ama artık can
vermiş ve artık şükür ki; hiçbir acı duymayan bu hayvandan kalan küçük
bir hatıraydı belki de benim için. Şimdi zavallıyı ayaklarından asma ve
derisini şişirme vakti gelmişti!. Her şey ne kadar da kesin bir
bilinmişlikle yapılırdı!. Tepsilere konan etler komşu evlere özenle
dağıtılırdı…Hayvanın hiçbir parçası israf edilmemeye çalışılırdı. Yoksa
biz çocuklara verilen güzelim bayram hediyeleri bütün bunlara
katlanalım diye miydi?. Ya da zavallı kurbana karşı duyduğumuz acının
hafifletilmesi için miydi?...Bilinmezdi.
" Yalnız kalanlara,
fakirlere,öksüzlere, yetimlere, yaşlılara, hasta başında yorgun düşenlere, terkedilenlere, sevdiğinden
ayrı düşenlere Allah sabır versin...Elimizden geleni yapmaya
uğraşalım...Tatil günleri değildir bayramlar...Otel köşelerine, sahil boylarına kaçmayalım. Tüm
sevenler, sevdiklerine kavuşsun...Büyükler, küçükler mutlu
olsun...İnsanların mesaja, sms ye değil, -imkanları varsa- birbirlerini
görmeye ihtiyacı var, bir sms yi bile çok görenlere ne demeli?...Onlar elbette
insanlıktan nasiplerini yeterince almamışlardır..Dileriz böyle bir
bayramda yürekleri yumuşar, iflah olurlar..."
Yavuz Peker
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder